31 Ekim 2009 Cumartesi

Dersaadet :)

Yine, yeniden ben. :) Bir sitenin hikayeler bölümü ilgimi çekti, orayı okuyorum bir saati aşkın süredir. :) İlginç bir yazı daha okudum. Yazıdan daha da ilginci, yapılan yorumlardı. :)

İnsanların hayalleri, beklentileri üzerine bir yazıydı. Kısacası tüketen bir topluma dönüştüğümüzün canlı örneklemesini yapıyorlardı. Hep daha iyisi, daha fazlası... İyilik kriterleri doğru olsa canım yanmayacak ama bu başlı başına felsefeye giriş demektir, hiç açmıyorum. :)

Bugün arkadaşımın tavsiye ettiği "flütlü" videoyu izledim. :) Akabinde bir iki video daha izledim ki, tam o sırada çok hoş bir videoya rastladım. Bir amcamız olayı özetliyordu:"Bugün tv'lerde size oturduğu yerden para kazananları, rahat yaşayıp keyif çatanları gösteriyorlar." Alengirli hayatlara özenen insancıklara gelsin amcamızın sözlerinin devamı. :) Amcamız devam ediyor: "Ancak bunların ülkedeki sayısı en fazla 50. Ancak birkaç sene sonra bir kısmı yok, veya hapiste. Yerine yeni 50 kişi daha bulunuyor..." vs diye gidiyor. Yani beklenti ve standartlarınızı belirlerken, gerçek hayatı göz önüne almanız öğütleniyor. Mücadele vurgulu bir konuşmaydı amcanınkisi ama ben de yazıma uyarladım. :) Mesajı daha da net vereyim: Aptal, silkin ve kendine gel. :)

Buraya kadarkiler sahip olduklarımız/olamadıklarımız eksenindeydi. Şimdi de aslında sahip olup da, farkında olmadığımız veya yetinemediğimiz kısma gelelim. Eskilerden bir zat der ki: "Sahip olduğumuz herşey, yaşamımızın maddi arka planında eriyip gidecektir". Yani zamanla kıymeti kalmayacaktır diyor. Sıradan gelecektir. Nasılsa çantadadır artık. Evliliklerde sık görülen bir olay: evlenince değişti mevzusu. :) İki ihtimali var: Ya tanıyamadan evlenmişsinizdir; ya da sizi çantaya atmıştır, artık sıradan bir hal almışsınızdır. :)
Kaynağını hatırlayamadığım bir hikaye var: bir araba alırsınız. Çok değer vererek. Ama üzerinden zaman geçer. Artık eski önemi kalmaz gözünüzde. O da eriyip gitmiştir. Kıymetini ne zamana kadar anlamazsınız peki? Ta ki bir gece vakti hırsızın biri camı kırıp, radyoyu çalıncaya; bize mesajı verinceye ve biz de tuz buz olmuş cam parçalarının ortasında durup, aslında ne değerli bir şeye sahip olduğumuzu anlayıncaya kadar... :) Maalesef, 21 yy. gerçeği. :)

Bu akşam okuyup okuyup yorumları yolluyorum buraya. :D Neyse artık, hikayelere ara verelim, biraz da kitabıma bakınayım. İyi geceler herkese. ;)

Laf-ü Güzaf

İyi geceler herkese.

Öncelikle haberi vereyim. Bir önceki başlıkta belirttiğim mücadeleyi Beşiktaşımız kazandı. :)

Kısa bir yazı okudum az önce. İnsanların başkaları tarafından saygı görmesi, sevilmesi, hoş karşılanması üzerine yazılmış. Ve bunların insan üzerinde ne kadar önemli oldukları vurgulanmış. Bunun önemine karşı çıkmayacağım ancak, biraz düzenleme yapmak istiyorum. Aklıma gelmişken burada da yazayım dedim. :)

Öncelikle belirteyim, dedildiği üzere bunların hepsi insana lazımdır, muhtemelen. :) Ancak bunların olmaması durumunda benim söyleyeceklerim devreye giriyor. :) Günümüzde ahlaki değerler de dibe vurduğundan, bu tarz şeyleri samimi anlamda bulamazsınız. Dolayısıyla bunlardan olumsuz etkilenmek size hiçbir zaman çözüm üretmeyecektir. Fikrini paylaşmak istediğim kişi ise kötümser tayfadan: Schopenhauer. O, bu konularda yapılabilecek en iyi şeyin, insanların gerçek karakterlerine odaklanmak olduğunu belirtmiştir. Çünkü ona göre insanlar salak yaratıklardı, hatta insanlıktan uzaktılar. :) Zaten bunu daha önceki yazılarımda da vurgulamıştım. Günümüzde insanlar kültürel yönden çok zayıf. Kültürel yönden ileri olanların da ahlak, tarih, dil, geleneksel anlayış konusunda zaafları var. Çoğunluk böyle maalesef. Aksini beklemek de Pollyanna'cılık olur çünkü temelden "salak" yetişiyoruz.


Resimde de görüldüğü üzere. :)

Neyse ana konudan uzaklaşmayayım. :) Kısacası, karşıdakinin özünü fark ettiğinizde, o en başta saydığım şeylerden mahrum da kalsanız, aslında herhangi bir şey kaybetmediğinizi göreceksiniz. Schopenhauer şöyle diyor: "Bir müzisyene, bir-iki kişi dışında seyirci kitlesinin tümüyle sağırlardan oluştuğu söylenecek olsa, müzisyen yine de seyircinin coşkun alkışı karşısında kıvanç duyabilir miydi?".

Yanlış hatırlamıyorsam(ki yanlış olma ihtimali %50 gibi:) ) bu metin Parerga und Paralipomena adlı eserinde geçiyor, şayet ilgilenirseniz. Ben de okumadım ancak oradan alıntılanmış bir paragrafını görmüştüm. :)

Direkt bir konusu olmayan, ilginç bir yazı oldu sanırım. :) Ben birşeyler daha okuyacağım. İlgimi çekerse yazarım yine...

İyi geceler herkese..

Mersin BŞB - Beşiktaşımız

Selam arkadaşlar. Az sonra başlayacak basketbol maçı hakkında kısa bir değerlendirme yapayım dedim, boş duracağıma. :)

Ancak ona geçmeden önce, süper bir haber vereyim. :D Fb ÜLKER'in yıldız oyuncusu Solomon kadro dışı bırakılmış. Bu sezon zaten kötüydü kabul ama kadro dışı bırakılmasında Tanjevic'in kaprislerinin ve tavırlarının etkisi olduğunu düşünmeden edemeyeceğim. Öyle bir kadroyla, böyle bir oyun oynamaları komik. :)

Diğer olay ise Kerem Gönlüm'e verilen ceza. Ben takip edebildiğim dönem boyunca şundan eminim ki, Kerem öyle doping vs kullanacak bir adam değil. Buna ihtiyacı yok zaten.Efes biraz daha dikkatli olmalı ve oyuncusunu sahiplenmeli. Çünkü böyle bir olayı, ki kasıt dışı alınmış bir madde söz konusu, fenerbahçe gibi bir camianın sulandırması çok çirkin. Sanki Kerem o maddeyi almasa, kupaları fener alacak gibi konuşuyorlar. :) Fener önce antrenör sorununu çözmeli, Tanjevic böyle güçlü bir kadroyu resmen eritiyor. Giricek gibi bir adamı, iyi oynadığı halde, nasıl oynatmaz bu adam? Acaba Demirören ajan mı soktu oraya kendisini. :P :D

Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür derler; az kalsın ana konuyu unutup, yazımı sonlandırıyordum. :D Bugün Mersin kötü gidişe dur demek isteyecek. Zor bir fikstürle, lige çok kötü başladılar. Buna karşın biz de çok iyi başladık. Ancak hafta arası 2 önemli olay gerçekleşti. Birincisi Mersin eski Efesli Nikolic'i aldı. Orta mesafe şutları iyi olan bir uzun. Fletcher ile tutmamız gerekiyor onu. Cevher'e biraz ters gelebilir. Bazen içeride onunla adam tuttuğumuza şahit oldum. Baxter da hantal görüntüsüyle, bu role soyunamaz şu aşamada... İkinci önemli olay, Engin Atsür'ün talihiz sakatlığı. 1.5-2 ay gibi bir süre olmayacak galiba. İçeride de, hep söylerim, kalın bir pivot oyuncuya ihtiyacımız var...

Çok zor bir maç bizleri bekliyor. Maçı erken koparamazsak, çok zor anlar yaşarız. Richard Frahm ve Dominic James gibi iki skora yönelik oyuncusu var Mersin'in. Bu adamları da bir şekilde kilitlemeliyiz. Ayrıca Nikolic'in gölgesine kalmasın, oynuyorsa şayet Asım Pars da sağlam bir oyuncu. Özellikle ne kadar iyi asistler yaptığını unutmayalım.

Maç birazdan başlıyor. Chatman-Newley ikilisinin yine standart üstü olduğu; Kevin-Baxter ikilisinin de baskın çıktığı bir maç diliyorum... Kaptan Haluk'a zaten diyecek bir şey yok. ;)

Görüşürüz birazdan...

26 Ekim 2009 Pazartesi

Ulusal Devlet...

Bir kez daha merhablar.

Az önce okuduğum haberin siniriyle yazdığımı belirtmek isterim. Cümlelerimi silip silip yazıyorum ters bir kelime etmemek için ama hakikaten ülkede anormal işler olmaya başladı. Dağdan indirilen hainler için törenler yapıldı, savcı ve hakimler ayaklarına kadar gitti. Ve serbest bırakıldılar. Bu konuda yorumu size bırakıyorum. Ama az önce de ajanslardan geçen haber: savcılar 5 askere ihtarlı mektup göndermiş. Yani ne demek bu? Gelmezseniz, zorla getirtiriz yanımıza!! Bu iki olay arasındaki farkları düşünün. Sonra yapılan muameleri düşünün. Yazıklar olsun; bizi bu hallere getirenlerin, en ağır biçimde ceza almalarını temenni ediyorum.

Ulus devletin suç olarak görüldüğü bir dönemdeyiz. Ulus devleti kuran kim? Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk. Hala Atamızın yaptıklarını sindiremeyenlerin olduğu ülkemizde, eminim herkesin yapacak bir görevi vardır. Ama o küçük beyinler şunu iyi bilsin, ulus devlet bitmez, kimsenin de bitirmeye gücü yetmez. Planlarınız da öyle daha ilk adımda geri teper işte... Çok ağır ifadeler klavyemden çıkmaya müsait ama zaten burayı okuyanları tanıyorum ve onların da ne kadar bilinçli olduklarının farkındayım. O yüzden fazla yazmıyorum ama içimden geçenlere katıldığınızı hissediyorum..

Hoşça kalın..

AB rh (-) Başkent Hastanesi - Acil!!..

Merhaba arkadaşlar,

Beşiktaşımızın sevilen isimlerinden İlker Ateş için çok acil AB rh (-) kana ihtiyaç duyulmaktadır. Vücudundaki tüm kanın değiştirileceği söylendi. Eğer siz de bu kanı taşıyorsanız 0532 276 60 26 numarasından oğluna(Erhun Ateş) ulaşabilirsiniz.

İmkanı olanların duyarsız kalmaması dileğiyle...

18 Ekim 2009 Pazar

18 Ekim.

İyi akşamlar herkese.

Gün içerisinde değişik haberler aldım. Bunları paylaşmak istedim. Tembel tembel yattığım günün sonunda, yarına hazırlıklara başladım artık. :)

Öncelikle sabah Avrasya Maratonu esnasında, köprüden bir vatandaşımızın atladığı haberi geldi. Çok yazık. İnsanlar açlıktan kırılırken, hala ilginç politikalar izlenmesi üzücü.

İkinci haber, bir türlü doğrulatamasam da, Olimpiakos'un iki basketçisinin, Sofoklis Schortsanitis ve Kostas Papanikolau'nun, domuz gribine yakalandıklarını öğrenmem. NBA'da, LeBron James'in de bu şüpheyle antremanlara alınmadığı iddia ediliyor.

Bir diğeri de Google'ın e-kitap işine girmeye hazırlandığı ile ilgili. Tüm sektörlere daldılar maşallah. :)

Son haber de parmağımdan. Pansumanın olduğu yer kanıyor şu an. :D

Görüşmek üzere...

17 Ekim 2009 Cumartesi

Beşiktaşımız Üst Turda!!..

Teknosa Türkiye Kupasında, Beşiktaşımız Oyak Renault ve Antalya Kepez'i yenerek grubunu lider tamamladı. O maçlar ile ilgili detaylı yazı yazamamıştım. Kısaca değineyim.

Oyak maçı antreman havasındaydı. Uzun süre yedeklerimiz oynadı. Buna rağmen 40 küsür sayı fark attık. Baştan sona maça asılsak, çok çok ağır bir sonuç çıkabilirdi. Zira Oyak'ta Ufuk Kaçar yoktu ve Heyvelt üzerine kurulu bir oyunları vardı. Onu da savununca, adamlar sahada resmen kilitlendi. Ama bu maçta 3lük yüzdemiz olağanüstüydü. Ancak böyle maç kazanılmaz her zaman. Hep eleştirdiğim Fb ÜLKER takımından hiç farkımız kalmaz.

Gelelim Kepez maçına. Pota altı zaafiyetimize rağmen, iyi oynadık. Kepez'in pota altı oldukça sağlam. Artı, Gordon gibi de bir skorerleri var. İyi maç çıkardık. Gelelim malum son 17 saniyeye. Top Kepez'de... Top çevirip maçı 5 sayıyla Beşiktaşımız kazansa, biz ile birlikte üst tura çıkacaklar... Ancak büyük çalıştırıcı Baldwin(!), nasıl bir anlayış benimsediyse öyle, topu hızla oyunu soktular. Ve 8-9 saniye kala 2lik atıp farkı 3'e düşürdüler. Ve el yakan top bize geçti. Atmazsak Kepez, atarsak Efes çıkacaktı. Chatman topu aldı... İlerledi... Tıpkı Efes maçının son topu gibi kısa şovunu yaptı ve el üstünden uzak mesafeli şutu gönderdi... Ve o top hanemize 3 sayı olarak yazılırken, Kepez'i de evine gönderiyordu... Ama ben buna sevindim çünkü maç boyunca yedekleri, sürekli bizim çocukları tahrik ettiler. O yüzden çok mutlu oldum. Maç sonu terbiyesizlik yapan Kepezlileri de Allah'a emanet ediyorum. Ayrıca... Bullshit senin gibi terbiyesizlere denir, çakma antrenör bozuntusu...

İyi geceler hepinize...

Rammstein - Liebe Ist Fur Alle Da

Sonunda merakla beklediğimiz o albüm geldi ve Rammstein yepyeni şarkılarıyla karşımıza çıktı. P*ssy ve Rammlied parçalarını önden yayınlamışlardı. Ama bugün itibarıyla bütün albüm satışta. Ben alıyorum, sizler de kaçırmayın derim. :)

11 parçalık albüm şu şekilde:


1. Rammlied 5:18
2. Ich Tu Dir Weh 5:01
3. Waidmanns Heil 3:32
4. Haifisch 3:44
5. B******** 4:14
6. Fruhling in Paris 4:44
7. Wiener Blut 3:52
8. Pussy 3:59
9. Liebe Ist Fur Alle Da 3:28
10.Mehr 4:10
11.Roter Sand 3:5

11 Ekim 2009 Pazar

Teknosa Türkiye Kupası

Bir kez daha merhabalar. :)

Dün Türkiye Kupası ilk maçımıza çıktık. Ve maalesef Efes'e 1 sayı farkla 81-80 yenildik. Son top bizdeydi. Mire Chatman kimseye topu vermedi, içeri daldı, maalesef atışı girmedi. Girse kahraman olurdu ve bz de manşet olurduk. 21 sayı geriye düştüğümüz maçı kazanmak üzereydik. Hem de Efes gibi bir takıma karşı. Cidden iyi mücadele ettik.

Nasıl oldu bu peki... Öncelikle Kevin Fletcher sayesinde oldu. Herkes maçı bırakmıştı. Çalıştırıcımız Burak Bıyıktay, hantal(şimdilik) Baxter'ı kenara alıp Fletcher'a oyuna aldı. Zaten ne olduysa ondan sonra oldu. İçeri atılan topları sakince, acele etmeden sayıya çevirdi. O ana kadar doğru dürüst içeri kat eden yoktu. Sonra bizim kısalar da içeri girmeye başlayınca farkı 10 sayıya kadar çektik. Daha sonra Newley de, kendisinden beklenen 3lükleri yollamaya başlayınca farkı erittik.

Savunmada çok zaafımız var. Oyuncularımız bire birde çok eksikler. Ayrıca uzun ve kalıplı bir 5 numaraya ihtiyacımız var. Dün Kasun ve Kaya ikilisi içeriyi dağıttılar. Ribaund sayımızın fazlalığı sizi aldatmasın. Bunda seken topları, Newley gibi kısa oyuncularımızın toplamasının büyük payı var. En uzun adamımız 2.07 maalesef. En az 2.10luk kalın bir pivot almalıyız. Ayrıca takımda yönetsel eksiklikler de var. Kenardan hoca çok fazla müdahale etmiyor, edemiyor. Rakip antrenörün hamlelerine cevap veremiyor. Bunu son topu kullanırken bile gördük.

Uzun lafın kısası, geçen seneye göre daha iyi bir takımız. Ancak üst düzey mücadele edersek iyi bir noktada götürürüz. Ama orta seviye mücadele edersek çok şansımız olmaz. Az sonra ikinci maçımız var. Ben kaçayım yavaştan. :D

Herkese iyi akşamlar...

Ermenilerle Protokol ve Tarih

Merhaba herkese.

Dünden beri açıkçası canım çok sıkkın. Dün ülkemiz bir protokol imzaladı. Ermenilerle sınır kapısını açmaya götürecek ve bazı birkaç detay maddesi olan bir protokol. Diğer maddeleri okumadım. Ermeni, hatta genel Avrupa politikalarını görmüş bir ülke olarak, neden böyle bir şey yaptık bilmiyorum. Ve yönetenlerimize inancımı artık yitirdim. Malum, kısa bir süre önce, Kıbrıs için de onlarca taviz verdik. Ama ne oldu? Ab verdiği sözleri tuttu mu? Hayır. 2. Girit Vakasına doğru gidiyor o mesele. Keza diğer konular. Ülke bütünlüğümüze karşı yapılanlar. Çok yazık... Bir de bunlara destek çıkan İrlandalılara ne demeli... Olumlu hiç bir kazanımımızın olmayacağı bir protokolle, Azeri kardeşlerimizle aramız iyice bozuldu. Rusya için tabi bulunmaz bir fırsat var ortada. Türk Devletleri arasındaki bağın koparılması, Avrupa'nın en büyük projelerindendir tarih boyunca. Deniyor ki Diaspora ile Ermeni Hükümetinin arası açılacakmış bu sayede. Efendim, onlar kendi içinde bu sorunu çözeceklerdir. Araya daha hangi maddeler sıkıştırılacak, sıkı durun hepsini göreceğiz. Tazminat, toprak talebi vs vs. İşin trajikomik yanı da var. Daha birkaç ay önce Karabağ'dan ermeniler çıkmadan sınırı açmayacağız demiyor muydu yönetenlerimiz? Eee ne oldu? Bunu ben en yetkili ağızdan duydum. Onu bundan kim vazgeçirebilir ki? Daha yetkili olan başka biri mi? Sorulacak soru çok. Ama bir gerçek var ki, bilinçli ya da bilinçsiz yapılan bu açılım zincirleriyle ülkemizde karışıklık çıkarılıyor. Ve muhtemel tablo hiç de iç açıcı görünmüyor...


Bu kadar siyaset yeter, okumamışsınızdır ya neyse. :)

Hep yazacağım ama unutuyorum. Tarihin Arka Odası'nı izleyenler bilir, her hafta Pelin Batu da orada çıkar. Kendisi tarih bölümünü bitirmiş. Ancak gerek yaptığı yorumlar, gerekse de "siz Türkler ne dersiniz" edasında kullandığı tuhaf dil ile o programda çok sırıtıyor. Boğaziçi Üniversite'sini bilirsiniz, Robert Koleji'nin devamıdır. Dolayısıyla misyonerlik faaliyetleri denildiğinde akla gelen ilk okullardandır (Bu konu hakkında Sayın Oktay Sinanoğlu çok güzel yazılar yazmıştır). Pelin Hanım da bundan çokça etkilenmiş olacak ki, savunduğu fikirlerle sanki farklı bir tarihi okumuş gibi. Bence gerçek bir Türk Tarihi'ni baştan sona okumalı. O programda Erhan Afyoncu'yu çok tutuyorum. Muhteşem yorumları var. :)

Sonra görüşürüz.

4 Ekim 2009 Pazar

Yardım Kampanyası Hakkında Bilgi

Arkadaşlar daha önceki başlığımda size kampanya haberini vermiştim. Şimdi detayları vereyim.

10 Ekim'e kadar Alican arkadaşımıza ulaşmalısınız. Kendisine alicanpasayigit{at}hotmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Kendisine kaç koli göndereceğinizi ve hangi Yurtiçi Kargo şubesinden göndereceğinizi iletmelisiniz. Ayrıca 3 adet okuldan birini seçebilirsiniz. Yardımlarınız da o üç okuldan birine gönderilmiş olur.

Herkese iyi akşamlar...