25 Kasım 2012 Pazar

Gerrard: Bir Çöküşün Resmi

Bunu yapan dünkü çocuk bir futbolcu olsa, kaale almazdık belki ama koskoca takım kaptanı Gerrard'ın yapması, Liverpool'un içinde bulunduğu durumu gösteriyor aslında. Son Şampiyonlar Ligi Şapiyonu'na bu şekilde sataşması hoş olmamış.

4 Kasım 2012 Pazar

Windows 8 Reklamı Çıkmış

Microsoft, Türkiye için reklam filmi hazırlamış. Konu da pek tabi ki Windows 8. İçerik çok canlı olsa da, ne anlattığını anlamak için biraz ilgili olmanız lazım, içerikler arasında geçişler çok fazla. Pek beğenmediğimi söyleyebilirim

Reklam da şuymuş:

Name of Hate: Vorontsevich

Geçen Cuma günü oynadığımız CSKA Moskova maçında, malumunuz, Beşiktaşımız maçı farklı kaybetti. Aslına bakarsanız, devasa bütçe farkına rağmen, tek fark onların inanılması güç 3lük yüzdelerine karşın, bizim sadece bir adet 3lüğümüzün olmasıydı.
Maç yazısı yazacak değilim. Maçın önüne geçen terbiyesizlik ise, maç 25 sayı ile sona eriyorken, oyuncular el sıkışmaya başladılar. Çalıştırıcılar birbirlerine doğru kucaklaşmaya gittiler. Taraftar da takımı tribünlere davet etti. Tam bu sırada Vorontsevich isimli basketbol yüzsüzü, oyunun durmasını fırsat bilip gidip potamıza smaç vurdu. Tabi ne olduysa ondan sonra oldu. Detaylara girmeyeceğim tabi ki buradan. Olanlar orda kalsın. :)
Yalnız FIBA'nın bu fair play yoksunu yaratığa ceza vermesi şart. Eğer maç birkaç farkla devam eden bir mücadele olsa ve rakip takım averaj için savunma yapsa, pek tabi ki hücum yaparsınız. Ama maç bırakıldığında, dünyanın her yerinde, top hakeme verilir ve maç bitirilir. Hayatları boyunca basketbol maçı izlememiş angutlar da, adam haklı gibilerinden yorumlar yapmış. Cidden şu futbol holiganları salonlara gelip maç izlemesin, tabirim için affedin ama içine ediyorlar.
Sert yazı olur sanıyordum ama gayet dengeli oldu. :P :))
Sonra görüşürüz.

27 Ekim 2012 Cumartesi

Eski Saray & Topkapı Sarayı

Tarihi bir olaydan bahsedelim bu kez de. Birkaç e-posta gelmiş, özellikle algoritma başlıkları konusunda. Onları az önce cevapladım. Yeni algoritmalar da eklemeye çalışacağım yavaş yavaş. Mesajı aldım. :)

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u alır almaz, ilk olarak, bugünkü İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü'nün oralara saray ve binalar yaptırır. Harem de orada bulunurdu. Evi olarak da düşünebilirsiniz.
Ancak, bugünün deyimiyle, çalışma ofisi ise Topkapı Sarayında idi. Yani saray kadınları her daim devlet işlerinden uzaktı.
1540'lı yıllarda, eski saray olarak nitelendirdiğimiz, Beyazıt Sarayının orada büyük bir yangın çıkar. Şimdilerde pembe dizileri süsleyen, tarihimizin önemli figürlerinden olan Hürrem Sultan, Harem'in bir bölümünü Topkapı Saray'ına taşır. Ve o günden sonra, saray kadınlarının devlet işlerine yakınlığı başlar. Sanıyorum Muhteşem yüzyıl dizisinde sarayda hepsi bir arada yaşıyor. :) Direkt yangın sonrası dönemi ele almışlar, şayet öyleyse. :)
O günden sonra eski saray, gözden düşen cariyeleri, ölen padişahın eşlerini vs barındıran bir yer hüviyetine bürünmüş.

Yakın bir zamanda tekrar görüşmek dileğiyle... :)

Hürriyet'in Terbiyesizliği

Artık bu blog için klasikleşmiş uzunca bir aradan sonra, bir gazete haberi ile geri dönmek kısmet oldu.
Geçen Perşembe günü, sponsorsuz ve dar bütçesiyle tarih yazmaya devam eden Beşiktaşımız, şampiyonluğun en büyük adaylarından olan Barcelona Regal'e deplasmanda konuk oldu. Maç boyu 2 sayı civarında seyreden maçta, bir ara öne de geçen takımımız, 3ncü çeyrekteki küçük bir farktan ötürü 5-6 sayı geri düştü. Maç o denli yakın ve sıkı geçti ki, bu sayı farkı maç için çok fazlaydı. Nitekim son hücumlarda zorlama atışlar da girmeyince, suni 12 sayılık fark ortaya çıktı. Maçı izlemeyen, tabirim için affedin ama, embesiller 12 sayının bile Beşiktaşımız için başarı olduğunu yazmışlar. Buraya bir virgül koyalım ve diğer bir Türk-İspanyol mücadelesine gidelim.
Fenerbahçe Ülker takımı da, kendi sahasında, Real Madrid'e yenildi. Muhteşem bütçesi ve taraftar desteğine rağmen maç boyu 10lu sayılarda giden fark, son dakikaalarda inse de, yine de fener kaybetmekten kurutulamadı.
Sonuç olarak arada bariz farklar var. Şimdi gelelim Hürriyet'in haberine:
3 milyonluk takımımız 20 küsür milyon bütçeli Barca deplasmanında galibiyete yaklaşmışken, Hürriyet, küçük bir alanda, "Kartal'ın Gücü Yetmedi" şeklinde bir başlıkla bu haberi okuyucularına duyurmuş.
Fakat Fener 15-16 milyonluk bütçesiyle kendi evinde Madrid'e kaybettiğinde ise, kocaman bir alanda, "Boğa Elden Kaçtı" şeklinde aktarılıyor bu haber.

Hani hep derler ya, tarafsız gazetecilik diye. Günümüzde artık yok malum. Salt siyaset için geçerli değil bu, her alanda böyle. Gazetedeki reklamların sayısı, gazete sahipleri vs gibi nedenleri yan yana koyunca işte böyle saçma sapan, haber niteliği bile taşımayan yazılar çıkıyor ortaya. Ve ne yazık ki insanlar da bu kağıt parçalarını okumak için paralarını harcıyorlar.

Sonra Görüşürüz.

30 Eylül 2012 Pazar

Apple Özür Diledi

Apple, daha önce burdan paylaştığım, iOS 6 ile getirdiği kendi harita uygulamasından ötürü köşeye sıkışmış durumda. Hatta öyle ki, özür dileme noktasına gelmişler. Haritadaki onlarca hata yüzünden, şu anda Apple Maps'e şikayetler yağmakta: bulunmayan yerler, yanlış isimler, toplu taşımanın eksikliği vs vs.
Özrün tam metni burada:

To our customers,

At Apple, we strive to make world-class products that deliver the best experience possible to our customers. With the launch of our new Maps last week, we fell short on this commitment. We are extremely sorry for the frustration this has caused our customers and we are doing everything we can to make Maps better.
We launched Maps initially with the first version of iOS. As time progressed, we wanted to provide our customers with even better Maps including features such as turn-by-turn directions, voice integration, Flyover and vector-based maps. In order to do this, we had to create a new version of Maps from the ground up.
There are already more than 100 million iOS devices using the new Apple Maps, with more and more joining us every day. In just over a week, iOS users with the new Maps have already searched for nearly half a billion locations. The more our customers use our Maps the better it will get and we greatly appreciate all of the feedback we have received from you.
While we’re improving Maps, you can try alternatives by downloading map apps from the App Store like Bing, MapQuest and Waze, or use Google or Nokia maps by going to their websites and creating an icon on your home screen to their web app.
Everything we do at Apple is aimed at making our products the best in the world. We know that you expect that from us, and we will keep working non-stop until Maps lives up to the same incredibly high standard.
Tim Cook
Apple’s CEO


Alternatif önerisi gerçekten ilginç olmuş. Zaten bunlarla rekabet için çıkarılmıştı harita ama şimdi müşteri memnuniyeti için(!) diğer haritaları önermiş. Bekleyelim ve görelim. :)

4 Geldi

77-75 ile Efes Pilsen'i yenerek Cumhurbaşkanlığı Kupasını müzemize getiren basketbol takımımızı kutluyorum. Hem taraftar hem de aşağıda resmini gördüğünüz gerçek Beşiktaşlı bunu hak etmişti.
Maça gelirsek çok tuhaf kararlarla karşılaştık. Semih'in yaptığı ve verilmeyen hücum fauller, Vidmar'ın pota altında dayak yemesi, Markota aleyhine verilen komik fauller... Tabi sadece bunlar yoktu. Jerrels'ın bazı anlarda bizi delirtmesi de söz konusuydu. Pota altında yetersiz kalışımız da cabası. Markota dışarda bırakılıp, Fawker oynatılsa daha iyi bir rotasyonumuz olacak sanki.
Bugün gerçek Dasic'i izleyemedik maalesef. Markota da zaten buralarada değil henüz, umarım düzelir. Pota altını çözemezsek, ordan çok sıkıntı yaşarız. Oyun kurucu pozisyonunu Tutku ile tolere edebileceğiz gibi duruyor ama Vidmar içerde çok yalnız.
Maçın kırılma anları, Sinan'ın yaptığı kasti faul ve Farmer'ın son 3 saniye kala yaptığı top kaybıydı.
O kadar yazdık ettik, uzun lafı kısası aşağıda:
Sonra görüşürüz.

Siyah Bir Veda Öpücüğü - Cem Adrian

Nihayet Cem Adrian'ın yeni albümünü edindim. Yine çok iddialı bir albüm yapmış diyebilirim. Hoşgeldin, Mutlu Yıllar, Elveda gibi yeni şarkılarının yanında, daha önceden dinlediğimiz 'Sen Ağlarsan', 'Sen Yağmuları Sevdiğinde' adlı iki bilindik şarkı da mevcut. Ve sonuncu parça da Ayten Alpman düeti, Hani Bazen.
Toparlamak gerekirse, aldığıma pişman olmadığım bir albüm oldu, tüm Cem Adrian albümlerinde olduğu gibi.

23 Eylül 2012 Pazar

Kayıtlı Parola Kaldırma

Hepimiz bir siteye girdiğimizde, isteyerek ya da istemeyerek "Beni Hatırla" veya "Şifreyi/Parolayı Hatırla" seçeneğine tıklıyoruz. Bazılarımız sosyal medya bağımlısı olduğundan facebook/twitter girişinde, bazıları da posta kutusuna sık girdiğinden, posta hesabı girişinde bu özelliği aktifleştirebiliyor. Üyelik gerektiren tüm siteler için geçerli bu.
Peki diyelim ki başkasının makinasında bunu yaptık. Nasıl kaldıracağız bu özelliği? Beni hatırla özelliğinin iptali nasıl olur? Çok basit. :)
Firefox için anlatacağım ama diğerleri de aynıdır muhtemelen. Üstteki menüden: Araçlar --> Seçenekler'e tıklıyoruz. Çıkan pencereden Gizlilik sekmesine geçiyoruz.
Çıkan ekrandan kayıtlı parolalar adında bir düğme var. Ona tıkladığımızda, bizim otomatik olarak hatırlaması için kaydettiğimiz tüm şifreler listelenecektir.
Burdan kaldırmak istediğinizi seçip, Kaldır düğmesine basmanız yeterli. Bir Beşiktaşlı olarak Antu hesabı nedir derseniz, vakti zamanında almıştım, yenildiklerinde yorumlarını izleme amaçlı güzel oluyor diye. :)) Ama uzun zamandır girmiyorum, açık mı o site haberim bile yok. :)

Sonra görüşürüz.


12 Angry Men (1957)

Merhaba Herkese,

"Yine upuzun bir aranın ardından" girizgahı ile başlamak gerekirse... :))
Geçen gün izlediğim 1957 yapımı, Henry Fonda'nın başrolde oynadığı 12 Angry Men'den bahsedeceğim. Öncelikle bu zamana kadar izlememekle neler kaçırdığımı gördüm. Kesinlikle bir başyapıt.
Bu filmin Harvard Üniversitesinde derste kullanıldığını öğrendim. İkna ve müzakere sanatı konusunda öğretici olmuş. Henry Fonda'nın ikna teknikleri konusunda ders verdiği bir film olmuş.
Film, kısaca, babasını öldürdüğü iddia edilen bir çocuk hakkında karar verecek olan 12 kişilik bir jürinin, karar vermek için bir odaya kapanışını ve bu süreçte yaşadıklarını anlatıyor. Karar çıkması için, 12 kişinin tamamı bir tarafta karar kılmalı. Bir tanesi bile karşı çıkarsa, diğer 11inin aldığı karar geçersizdir. Tek başına çocuğun suçlu olmadığına inanan Fonda ile(daha doğrusu geçerli şüpheleri olan Fonda=) ), diğer 11 üyenin düellosunu iziyoruz film boyunca. Önce gayet alttan alarak konuşan ve konuyu sadece konuşmak istediğini belirten Fonda, filmin sonuna doğru fikirlerini ateşli bir biçimde savunuyor, hem de bacağını sandalye üstüne koyma sahnesi çokça mesaj barındırıyor. :)
Vücut dili, dokunma, soru sorma, AIDA vs vs birçok teknik barındıran harika bir film. Tavsiye ederim, pişman olmazsınız

Ntvspor Rezaleti

Daha önceden İstanbul'dan yapılan yayınlarına da tanıklık ettiğimiz ntvspor bu defa da, 3 kupalı Beşiktaşımızın yurt dışında oynadığı final müsabakasını yayın haklarını alıp yayınlamamıştır. Direkt konuya girmek gerekirse, senden iğreniyorum ntvspor.
Böyle taraflı bir anlayış olamaz. Alakasız maçları bile canlı veriyorlar. Beşiktaşımızın, CSKA Moskova ile oynadığı final maçı esnasında, yok bilardo maçı, yok efendim pazartesi günkü maçın öncesi... Amacınız ne sizin? Fenerbahçeli bir futbolcu tuvalete gitse, en az öncesi/sonrası şeklinde 1 saatlik canlı yayın yapardınız!
Ordaki bazı değerli isimlere üzülüyorum. Böyle bir politika olamaz.

16 Eylül 2012 Pazar

iPhone 5

Beklenen gün geldi ve geçenlerde iPhone 5 tanıtımı yapıldı. 21 Eylül'de piyasaya çıkacakmış.

iPhone 4 kullanıcısı bir hayli fazla olduğundan, şöyle belirteyim: daha incesi, uzunu ve hafifi. Bununla birlikte ekranı da daha büyük. LTE'yi destekliyormuş. Yani 3G'ye artık kaça katlar siz düşünün. Mikrofonların güçlendirildiği belirtildi. Özellikle iPhone 4'te ses sıkıntısı bir ara en büyük şikayet konularındandı.

Pil ömrü ile ilgili sunumda şöyle veriler verilmiş:
8 saat 3G ile konuşma, web'de gezinme; 8 saat LTE ile gezinme; 10 saat Wi-Fi ile gezinme; 10 saat video; 40 saat müzik; 225 saat de bekleme modunda...

Amerika'da iki yıllık kontratlı fiyaları şöyle imiş:
16 GB: 199$
32 GB: 299$
64 GB: 399$


iOS 6 işletim sistemiyle gelecekmiş. iOS 6 19 Eylül'de indirilebilecekmiş. Sanıyorum iPhone 4 için de indirme önerisi gelecektir ekrana.iOS 6'nın sunumlarda geçen en önemli özelliklerinden birisi DND(Do Not Disturb) modu. Kendinizi belli aralık içinde DND yapıyorsunuz. Böylece hem aranamıyorsunuz hem de sms/facebook/twitter/foursquare gibi bildirimleri almıyorsunuz. Bunun yanı sıra, kendi haritasını kullanacakmış Apple artık bu sürümle. Google Maps'i devre dışı bırakmışlar. Ancak sunumlarındaki harita muhteşemdi. 3 boyutlu haritalar görülmeye değerlerdi.

Kısaca değindik, ilerleyen günlerde konu bazlı detaya ineriz.
Görüşmek dileğiyle.

Geçmiş Zaman Olur Ki...

Merhaba Herkese,

Bir süredir buraya yazma fırsatım olmadı. Dönüş bugüne kısmetmiş. :)
Birkaç tarihi bilgi paylaşayaım dedim, bu uzun soluklu aranın ardından gelen ilk başlıkta. Okuduğum iki kitapta geçiyorlardı.

  • İstanbul'un Fethi ilk defa 1953 yılında kutlanmaya başlanmış. O da 500. yıl dönümü diye. O tarihten itibaren sürekli böyle şaşaalı kutlanırmış.
  • Çanakkale'deki kutlamalara ise Anzaklar kutluyor diye başlamışız.
  • Malumunuz 1922 yılında Yunanistan ile mübadele yapılmıştı. Türk ve Yunanlar mübadele edildi diye bilirdim. Ancak öyle değilmiş. DİN mübadelesi yapılmış. Yani Türk olup da Ortodoks olanları da göndermişiz Yunanistan'a. AEK'nın(futbol takımı) Türk olma muhabbeti de burdan geliyormuş.
  • Padişahların köle kadınlardan çocuk yapma olayı var bir de. Bunun sebebi, köle kadınların akrabalarının olmaması imiş. Böylece tahtta söz sahibi iddiası olamazdı kimsenin. 
Bir de Osmanlı'da Tanzimat'a kadar kıyafet kanunu varmış. Yolda herkesin kim olduğunu ayırt edebilirmişsiniz.
Beyaz, yeşil kavuk - sarı pabuç : Müslüman
Gök mavisi şapka - siyah pabuç : Rum
Önceleri lacivert, sonra ise kırmızı şapka - eflatun pabuç : Ermeni
Sarı şapka - mavi pabuç : Yahudi (İstanbul Yahudilerinin genelde fenerbahçeli olma sebebi olarak gösterilir)

Görüşmek üzere..

26 Ağustos 2012 Pazar

PCI (Payment Card Industry)

Merhaba Arkadaşlar,

Bu yazımızda da kısaca pci kavramına değinelim. Genel resmi görmeniz açısından, hızlı ve kısa bir tanımını yapmak gerekirse, pci, güvenlik standartları bütünüdür. İfadede kart terimi geçse de, salt karttan ibaret olmadığını birazdan anlatacağım. Ancak takdir edersiniz ki, ana konusu kartlar. Kredi kartlarıyla çalışan tüm firmalar genel anlamda bu sorumluluğun altına girerler. KK şifreleri tutan, kart sahipliği bilgisi saklayan kuruluşlar da öyledir.

Bu bağlamda, kk(kredi kartı) işlemlerinin uçtan uca takibi yapılır denetmenler tarafından. Bu süreçte hangi veriler nerede, ne şekilde tutulur... Güvenlik açıkları nelerdir vs hepsi incelenir. Eğer uygun şartlar sağlanıyorsa, size bir puan verilir ve pci sertifikası alırsınız.

Güvenlik amaçlı istediklerini kısaca listelemek gerekirse:
  1. KK bilgilerini korumak için firewall mevcut olmalı. Genelde DMZ ile şirketler garantiye alma yoluna gidiyorlar artık.
  2. User ve password bilgilerini default haliyle bırakmayın.(Db'lerdeki sa kullanıcısı gibi)
  3. KK bilgisinin korunması gerekliliği.
  4. KK bilgisi madem tutuyoruz, o halde şifreli gidip gelmeli. Bunun için de HSM adlı makinalar revaçta(private key sorunsalından mütevellit).
  5. Antivirüsler olmalı ve güncel halde bulunmalı.
  6. Güvenli sistem ve uygulama geliştirilip yönetilmeli.
  7. KK ile ilgili bir işlem yapılacaksa, rol ve sorumlulukları uygun kişiler tarafından yapılmalıdır. Aksi takdirde uygunsuz kişinin yöneticisi sorgulanır, neden yetki verildiği konusunda.
  8. Her kullanıcıya ayrı bir user verilmeli, generic olmamalı. Örneğin gürkan diye bir user'ın vardır ve sadece sen kullanabilirsin. Ancak test_ekibi diye bir user uygunsuz olur. Kişi bazlı izlenemez bu(aslında os user'dan bile çekilir de neyse:) ).
  9. Son olarak en az bilinen ve en çok hata yapılan maddeden bahsedeyim, normalde maddeler burda bitmiyor, ben sonlandırıyorum. Fiziksel güvenlik konusu. KK bilgilerine fiizksel erişimden bahsetMİyorum. O da bir madde aslında. Benim burda bahsettiğim, içeri girişlerdeki güvenlik kartınızın mevcudiyeti, kartınızı unuttuğunuzdaki prosedür, dışarıdan gelen ziyaretçi kartı ve bunun nasıl geri alındığı, takibi... 

Kısaca özetlemek gerekirse, kk bilgilerini hiç tutmamanız tercih sebebidir. Ancak tutacaksanız da, bunu kurallarına uygun yapmalısınız. Daha uzun bir konu ama temel olarak bunları bilmeniz, kafanızda bir resim oluşturmuştur diye düşünüyorum.

Sonra görüşürüz.

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Zaman Aşımı En Büyük Katliamdır!

Bildiğiniz gibi, ülkemizde bir süre önce Sivas'taki insanlık suçuna karşı zaman aşımı uygulanmış ve suçlular için hiçbir yaptırımda bulunulmamıştı. Yani üstünden zaman geçti, kapatın konuyu dendi en kaba haliyle.
Şimdi sizlere benzer bir konuda farklı bir olay anlatacağım. Almanya'da, 87 yaşında bir adam, SS bölüğünde görevli diye, Holokost Davası ile karşı karşıya kalacak. Belki direkt katliamı yapmadı ama o bölükte bulunmuş. Zaten SS bölüğünde bulunmak başlı başına incelenmesi gerekn bir başlık. İsrail'i kutlamak lazım; geçmişini, milletini sahiplenmek böyle bir şey olsa gerek.
(Not: Bahsettiğim olayın kaynağı Şalom Gazetesidir)

İlkan Karaman Vakası :)

Yabancı basın gözüyle İlkan transferinin perde arkası. :)
Yalnız Ergin Ataman'ı gerçekten iyi tanıyorlarmış. :)


23 Ağustos 2012 Perşembe

Toad: SQL Loader ile Toplu Veri Aktarımı

Selam Arkadaşlar,

Bugün size Toad içindeki güzel bir internal tool'dan bahsedeceğim: SQL Loader.
Kullananlar vardır eminim ama çok yaygın olmadığından ve benim gibi daha önce kullanmamış olanlar için kısaca bahsetmek istiyorum. Elinizde onbinlerce kayıt olan bir döküman var ve bunu veritabanında bir tabloya yazmak istiyorsunuz. Excel'i açıp birkaç saniye içinde insert statement'ı çekebilirsiniz ancak takdir edersiniz ki, bunların db'ye yazılması, kayıt büyüklüğüne de bağlı olarak, saatler alabilir. SQL Loader ile bu işlemi saniyeler içinde yapabiliyoruz. Farklı özelliği var mı bilmiyorum ama sanıyorum import özelliğine istinaden oluşturulmuş bu tool.

Toad'a giriyorsunuz. Database sekmesinden-import-SQL Loader Wizard'ı seçiyorsunuz.
Örneğin datanız excel'de falan ise, csv uzantılı bir dosyaya bunu kopyalayıp kaydedin öncesinde. csv dosyasından okuyabilmekte(txt dosyası açın, bunu csv uzantılı olarak değiştirin).
Akabinde gelen ilk ekrandan build a new control file deyin.
Ardından verinizin kolon sayısına ve ne ile ayrıldığına göre seçeneklerinizi seçin. Benim datam tek kolonlu olunca herhangi bir ayraç seçmeme de gerek kalmamıştı. Sizin çok kolonlu ise, hangi ayraç varsa kolonlarınız arasında, onu seçin.
Akabinde bu datayı hangi tabloya yazacağınızı seçin.(Add diyerek)
Loading Method'u seçmeniz isteyecek. Truncate, insert ve append seçenekleri mevcut. Truncate seçerseniz, önce tablodaki tüm verileri, varsa şayet, uçurur. Daha sonra sizin verdiğiniz datayı yazar.
Insert seçerseniz, içinde data yoksa tabloya yazacaktır, data varsa hata döndürür.
Append seçerseniz de, tabloda data varsa ellemez. Verdiğiniz datayı da ilave eder. Veriyi çoğullama riski yoksa en garanti metot append'dir.
Ancak seçiminizi yapıp add dediğinizde, seçilen metodu kontrol edin. Append seçtiğimde insert, insert seçtiğimde de append bastı ekrana. Toad'ım sapıtmış da olabilir. :)
Datanızda başlık olup olmadığına dikkat edin ve ona göre, hangi satırdan itibaren yazması gerektiğini belirtin.
Sonrasında bir ctf(control file) ismi istiyor sizden. Uydurma bir isim yazın textbox'a. Ne işe yaradığını bilen varsa paylaşabilir.
Son olarak execute now dediğinizde, sadece birkaç saniye içinde, tüm verinin tabloya yazıldığını göreceksiniz.

Görüşmek üzere.

5 Ağustos 2012 Pazar

Managed Server & Admin Server

Bu başlıkta işinize yarayabilecek nitelikte soru cevap yapacağım, gördüklerimden. :)

  • Weblogic'te managed server ayağa kalkarken, admin server'a gider ve config dosyasını alır. O şekilde ayağa kalkar. Admin server ise direkt ayağa kalkar.
  1. Hem managed hem admin server ayaktayken, bir anda admin server gitti. managed server çalışmaya devam eder mi? -Varsayılan olarak çalışır. Zaten config'i almış. ama kontrol dışı artık, admin'i yok artık.
  2. 1 numaralı senaryo geçerli olsun. Ama restart etme ihtiyacı doğdu maanged server'ı. Ancak hala admin ayakta değil. Çalışır mı? -Zaten config.xml alındıysa, çalıştığı en son config.xml dosyasından ayağa kalkar (indepedence mode on olmak koşuluyla).
  3. Independence mode on, managed ayaktai akabinde admin ayağa kalktı. Managed'i görür mü peki? - Görmez. Managed'den haberinin olması için gelip kendisinden config istemesi lazım.
Üçüncü maddeden de görüleceği üzere, independence mode on olunca, adminsiz de bir şekilde ayağa kalkıyor. Restart atınca ise config istemeye gider admin'e. Bu yüzden çok restart atılan bir sistem ise independence mode'u off yapmanız daha iyi olacaktır.

Görüşürüz.

08 Murat Emer...

Bu konu hakkında bir türlü yazma fırsatım olmadı. Ancak birkaç kelam etme vakti geldi zannımca. Hatay'da bir karakolda yaşananları bilmeyeniniz yoktur herhalde. İsmi lazım değil, bir siyasi partinin yetkililerinin çocukları tarafından sıraya dizilen ve teşhir edilen polis memurları...
Savcılık kararı ile olduğu yazıldı çizildi. Bazı olaylar kamu vicdanında sıkıntı yaratır, ki bu da onlardan biridir. Savcılığa intikal eden konularda yorum yapılmamak istenmesi ne kadar doğruysa, topluma mal olmuş, infial yaratan olaylarda da tepki göstermek o denli doğrudur. Siz, bugün kanun önünde eşitliği sağlayan fiziksel gücü, birkaç siyasilinin oğlu önünde bu duruma düşürürseniz, vatandaş bu insanlarla eşit olduğuna nasıl inanacak? Anayasada ayan beyan yazmakta: kanun önünde herkes eşittir. Ve şöyle yazar bir de: devletin rejimi cumhiriyettir. Yani eşitlik ilkesine vurgu vardır. X partinin vekili senden üstün değildir, olamaz da diyor. Ancak siz o gün yaşananlardan sonra, bunun savcılığın kararı olsa da tepki gösterilmeyeceğini düşünüyorsanız, açın televizyonlarınızı haberleri izlemeye devam edin derim.
Biri polisimizi damgalayıp dizer; diğeri yol yapım çalışması için şehri terk edin der; öbürü kene varsa pantolonunu çorabının içine sok der... Ne hale geldi güzel ülkemiz, yazık.

Unbaby.me :)

Komik bir stie ile karşılaştım az önce: unbaby.me
Bebeklere karşı alerjisi olanlara hitap ediyor. :)) Hayır, ben tam tersine bebekleri çok severim ama komik bir uygulama. :) Bebek resimlerini kedi, köpek, fok gibi hayvanlarla değiştiriyor. :D

Google Chrome uygulaması olarak sitesinden(unbaby.me) indiriliyor. Ardından sosyal ağlardaki bebek resimlerini algılıyor ve değiştiriyor. Ben kendi hesabımdan denedim olmadı, ama uygulamanın testinden yapabildim. Sanırım eksiklikleri var. Sizler de deneyebilirsiniz. :)

24 Temmuz 2012 Salı

Toad'da NULL Kolonları Renklendirme

Bugün null bir kolonu gözden kaçırınca, NULL kolonları renklendirme zamanının geldiğini düşüündüm ve Toad'ın options'a daldım. :)
Önce View'dan Toad Options'a giriyoruz.
Ardından çıkan ekrandan data grids altında-visuals seçilir. Ve edit styles'a tıklanır.

Çıka yeni pencereden yine edit diyoruz.

Ardından çıkan ekrandan NULLs seçilir ve Color'a tik atılır.

Color'ın yanındaki üç noktalı kutucuğa tıklayıp renginizi seçebilirsiniz.
Ardından tüm kutucuklara OK deyip çıkın. Artık sizin de NULL kolonlarınız şöyle renkli görünecektir:

Dolu kolonları ve kolon başlıklarını sansürledim. :)

Sonra görüşürüz..

22 Temmuz 2012 Pazar

Glavany Konağı

Adını birçoğunuz ilk kez duydunuz eminim. Bu konağın yerinde yeller esiyor; bugün bu konağı hepiniz Grand Hotel de Londres olarak biliyorsunuz. Glavany'lerin eski bankerler olduğu rivayet edilmekte. Ve konaklarının olduğu sokağı da, bugün Kallavi Sokağı olarak anıyoruz.Attila İlhan'ın şiirlerine konu olan şu meşhur sokak(bkz. Belma Sebil). :)
Not= Banker olduklarına en büyük kanıt da, Dolmabahçe Sarayı'nın 5 milyon altına yapıldığı dönemlerde ortaya çıkan banker furyası gösterilmekte.

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Sinan Erdem Salonu & Takımımız

Bugün bir haber okudum, sanıyorum da kesinleşmiş. Beşiktaşımız basketboldaki EuroLeague maçlarını Abdi İpekçi'de oynayacak. Her iki salona da defalarca gitmiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebillirim ki, Sinan Erdem çok daha iyi. Hem ulaşım, hem koltukları. :) Şampiyon olduğumuz final serisinde de hatırlarsanız Türkçe Olimpiyatları yüzünden oynayamamıştık. Koca ülkede kongre salonu, stat kalmadı, Sinan Erdem'de yapılmıştı. Şimdi de yüzme muhabbetidir almış başını gidiyor. Basketbol dışında her şey için kullanıldı salon.
Gelelim günün trajikomik resmine. Şu bağlantıda EuroLeague'deki takımların güncel kadroları verilmiş:http://www.euroleague.net/news/i/98585/180/euroleague-basketball-2012-13-team-provisional-rosters
Ve işte Beşiktaşımızın kadrosu:

Yönetim biraz acele etse iyi olacak sanki... Feda falan her şey tamam da, Hawkins'i elde tutmayıp da Olcay'ı alırsanız, orda size bir "dur" derler...

Dolmabahçe'nin Hikayesi

Yıkılması yılan hikayesine dönen; izin alındı alınmadı, altında tarih vardı yoktu, stat kaydı kaymadı derken nasıl bir geçmişe sahip olduğunu unuttuğumuz bir mabedin hikayesi bu: BJK İnönü Stadı.
Konu futbol gibi görünse de, farklı bir noktaya vurgu yapmak istedim. Eskiden Çırağan Sarayı'nın orada bulunan Şeref Bey Stadında maçlarını oynayan Beşiktaşımız, o dönemki stat ihtiyacından mütevellit İtalya'dan gelen bir mimar öncülüğünde bugünkü stadın temellerini attırır(hatırlarsanız Taksim'deki Cumhuriyet Anıtı'nı da bir İtalyan yapmış ancak malum bitirememişti). Ve Dolmabahçe'deki bu stada verilecek isim konusu gündeme gelecekti. Stadın yapıldığı dönem rahmetli İsmet İnönü dönemi olunca, adı İnönü Stadı yapılır. Bu kısmı da belki şimdinin siyasileri gibi değerlendirebilirsiniz(isim verme sorunu) ancak İnönü de tıpkı Ulu Önderimiz gibi Kurtuluş Savaşı'nın baş aktörlerindendi ve bence bu imtiyazı hak ediyor.
Gel zaman git zaman, İnönü hükümeti devrilir ve Menderes Dönemi başlar. Ve İnönü'nün tüm izleri silinmeye çalışılır. Stadın adı Mithat Paşa yapılır. Buradaki püf nokta, Menderes ile hürriyet geldiği naralarının atılması(ne kadar tanıdık geldi değil mi bu, tekerrür dedikleri böyle bir şey olsa gerek) ve Hürriyet Şehidi olarak bilinen Mithat Paşa'nın adının verilmesi.
Hatılarsınız Mithat Paşa ilk anayasayı hazırlayanların başında yer almaktaydı. O dönem tam adı konulamasa da, Cumhuriyete meyilli düşüncelerinden ötürü 2nci Abdülhamid tarafından kurulan bir mahkemede, kendisinden haz etmeyen kişilerin mahkeme başkanı yapıldığı bir ortamda, hızlı bir şekilde idam cezasına çarptırılmıştır. Mahkemede kendisine sorulan iddianame hakkında ise şöyle diyecekti:"Yalnız iki yerini doğru buldum; birincisi iddianamenin başındaki Besmele, ikincisi ise iddianamenin altındaki tarih!"
Verilen ceza ile birlikte, Mithat Paşa Taif zindanlarında infaz edilmiştir.

Mithat Paşa ismi verilmesi sakıncalı değildir belki ama verilme biçimi ve de ismi layık görenlerin samimiyetsizliği, bu eylemin aslında yakışıksız olduğunu gösterir.
Zaten yıllar sonra iade-i itibar yapılarak stada yeniden İnönü adı verilmiştir.

Bayağı dağınık yazı oldu ama ikinci kez okursanız belki bir şeye benzer. :)

Görüşürüz..

1 Temmuz 2012 Pazar

İspanya Futbolu :)

Resim Aceto Balsamico'dan. Çok güzel bir noktaya değinmiş, paylaşmak istedim. :) Turnuva boyunca insanı sıkar derecesinde paslaşan ve bir türlü şut çekmeyen İspanya'nın, en sonunda şut çekmek için uygun(!) pozisyon bulmasının resmedilişidir bu. :)

Gmail'de Nokta Karakteri Kullanımı

Merhabalar,
Yine uzun sayılabilecek bir aradan sonra, ilk fırsatta, blogu güncellemeye girişmiş bulunmaktayım. :)
Dün öğrendiğim ilginç bir özellikten bahsetmek istiyorum. Gmail'de nokta karakterinin önemi yok imiş. Nette araştırdığımda Google da kendi destek sitesinden örnekli açıklamış bunu.
Örneğin:
aliveli@gmail.com=al.i.ve.li@gmail.com
aliveli@gmail.com=ALIVELI@gmail.com
aliveli@gmail.com=ali.veli@gmail.com

Yukardaki tüm denemeler aliveli@gmail.com adresine gider. Test ettim, oluyor. :)
Tabi bu özelliğin farkına varıp da, benzer e-postalara sahip arkadaşlardan uyanıklık yapanı, diğerini epostasını ele geçirdim diye kandıradabilir. Yok öyle bir şey.

16 Haziran 2012 Cumartesi

Alman Futbolculardan Anlamlı Ziyaret

Euro 2012 tüm hızıyla devam ederken, az önce okuduğum bir haberi paylaşmak istedim Alman takımıyla ilgili. Almanlar Bierhoff ve Löw başta olmak üzere futbolcularla birlikte Auschwitz Toplama Kampını ziyaret etmişler. Alman Futbol Federasyon Başkanı Wolfgang Niersbach ise şöyle konuşmuş: “Geçmişe gözlerini yumanlar, bugün kör hissedeceklerdir. Kulüplerimizde oynayan gençleri eğitmek, toplumumuzda asla antisemitizm, ırkçılık ve hoşgörüsüzlüğe izin verilmeyeceğini anlatmak görevimizdir". Şimdiye kadar gittiler mi bilmiyorum ama Euro 2012 vasıtasıyla reklam mı yapıyorlar yoksa samimi bir yaklaşım mı, yorum sizin. Ama geçmişleriyle yüzleşmeleri güzel olmuş.

15 Haziran 2012 Cuma

Service & Asset (Hizmet, Servis & Değer)

Akşamın son konusu da IT'den gelsin. Servis yaklaşımına kısaca değinelim. Eskiden hizmetin, servisin sahibi operasyon idi. Bir servisin değeri operasyonda, yani canlıdayken belli olurdu. Her şey IT odaklı idi ve IT de içe dönük bir yapıda idi. Service oriented yapı ile business ile IT arasında bir köprü kurulmuş oluyor.
Servis; müşteriye, müşterinin erişmek istediği çıktıları sunarak, bir değer üretmektir kısaca.
Peki asset, değer kavramını nasıl düşünmeliyiz... Asset=fit for purpose + fit for use  olarak söylenebilir. Yani bir değer sunmak için önce amaca uygun olmalısınız. Sorunu ortadan kaldırabilirsiniz, iyileştirme yaparsınız vs.
Akabinde kullanımına uygun olmalısınız. Süreklilik, güvenlik veya kapasite gibi durumlardan bir veya daha fazlasına da uygun olmalısınız. İki ana maddenin birleşiminde de bir değer üretmiş olursunuz.
Servisin tarihçesini şöyle verebiliriz= radyo/kablolar-transmisyon-core network- data center - database - middleware - application - service production

Bir servisin hayat döngüsü ise şöyledir: strategy-desing-transition(prod'a alırkenki riskler iyi yönetilmeli)-operation(operasyonel kararlılık)

Son olarak kısaca RACI Chart'a değinelim. Bu da servisin resmini görebilmek için yararlı bir tool'dur
R-responsible işi, servisi kimin yaptığı
A-accountable bir sıkıntı olduğunda kimden hesap soracağın
C-consulted kime danışacağın
I-informed bilgilendirip, bilgi alacağın

Konu çok detaylı aslında, ben ana başlıklara değindim burada sadece. Eklemek veya düzeltmek istedikleriniz olursa bana iletebilirsiniz.

Sonra görüşürüz..

Sultan Abdülaziz

Resimdeki şahısları tanıdınız mı? Bunlardan birisi Osmanlı padişahı desem? Ortada oturan ve tuhaf kıyafetlere büründürülen kişi Sultan Abdülaziz'dir. Mithat Paşa ve arkadaşlarının darbe girişimi ve Dolmabahçe Sarayı'nı kuşatmaları sebebiyle saraydan bu şekilde Topkapı Sarayı'na kaçırılmıştır. Ben arabacı kılığıyla diye öğrenmiştim ama nette bazı kaynaklar kayıkla olduğunu söylüyor; detayı bilen varsa dönüş yapabilir. Yalnız bir başka detay, Topkapı Sarayında Sultan 3ncü Selim'in öldürüldüğü odaya kapatılıyor. Varın siz düşünün psikolojisini o odadaki.

Figani

Dü ibrâhîm âmed be-deyr-i cihân; yekî büt-şiken şud yekî büt-nişân
Şüphesiz ki bu dizeler ile tanıdım kendisini. Hazır Kanuni Sultan Süleyman dönemi tv dizisinin de etkisiyle bu denli ön plana çıkarılmışken, ben de o dönemdeki bir şairden bahsedeyim: Figani.
Yukarıdaki dizeler şunu söylüyor: İki İbrahim geldi, biri put kırıcı(Hz İbrahim), öteki put dikici(Pargalı İbrahim Paşa)


Bu dizelerin nereden çıktığına gelecek olur isek... Mohaç Meydan Muharenesinin bitmesine müteakip, Pargalı İbrahim Paşa, ganimet diyerek, 3 antik heykeli İsyanbul'a getirip, bugünkü Sultanahmet'te bulunan sarayına diktirir. Tabi bu o dönem için olay oluyor(Kendisine Frenk de denmiş). Kanuni bildiğiniz üzere, babasından Halifelik ünvanını da almıştır. Yani İslamiyetin koruyucusunun karşısına putları dikmesini de bir meydan okuma olarak görmüşler. İşte bu sebepten dolayı da Figani bu dizeleri yazmıştır. Ancak bu dizeler kendisinin sonu olmuş ve Pargalı İbrahim Paşa tarafından asılmıştır.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Çintemani

Çitemani, Osmanlıların sıkça kullandığı bir desendir. Desen ifadesi hatalı da kaçabilir aslında, çünkü Timur sikkelerinde de buna benzer simgeler olduğu söyleniyor, görmedim. Çin kökenlidir. Bitişik 3 yuvarlak şekilden oluşur en kaba tabirle. :)
Buda'nın 3 gözünü temsil ettiği söylenir.
Buyrunuz efendim:

Cülus Bahşişi

Merhaba herkese,

Bugün öğrendiğim bir detayı sizlerle de paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz üzere, bize hep anlatılan tarihte, tahta geçen padişahın yeniçerilere cülus bahşişi verdiği söylenilirdi. Nereden çıktığını, neden verildiğini vs bilmiyordum. Bu bahşiş ilk olarak 1nci Bayezid zamanında Kosova Savaşında verilmiş. Buraya kadar bilenler çıkmıştır. Ancak neden verildiği konusuna gelelim...Kosova Savaşında huzuruna gelen bir Sırp tarafından öldürülmüştü 1nci Murat hatırlarsanız(hatta bu olaydan mütevellit, Osmanlılar'da padişah huzuruna çıkanlar saray görevlileri tarafından kollarından tutularak götürülürmüş). Babasının öldüğü 1nci Bayezid'e haber verilir ve tahta çıkması istenir. Ancak hanedanlığın diğer şehzadesi Yakub'a haber verilmez ve onu öldürürler. Bu olaydan sonra, askerlerin motivasyonunu artırmak ve yeni padişahı desteklemeleri istemeden ötürü müdür bilinmez, Yıldırım Bayezid tarafından yeniçerilere cülus bahşişi verilir. Bu bahşiş zamanla gelenek halini alır ve her gelen padişah bu cülusu verir. Hatta bir efsaneye göre, saraydaki çanak çömleklerden bile akçe çıkarılmaya çalışılmış bir dönem. Çöküş sürecindeki parasızlığı düşünecek olursak, Yeniçerilerin nasıl bir mali yük getirdiğini o dönemler için, siz düşünün.

27 Mayıs 2012 Pazar

Beşiktaşımız - Gs Medical Park Maçından

Geçenlerde gittiğim maçlarda pek fotoğraf çekemdim çünkü maçın atmosferi o kadar iyi ki, bir an bile kendinizi soyutlayamıyorsunuz. Geçen sefer en sonunda aklıma bir iki kare almak geldi. :) Basketbol takımımız önce Türkiye Kupası, ardından EuroChallange Kupası'nı aldı ve şimdi de Beko Basketbol Ligi finalinde! Önce feneri, sonra pahalı kadrosuyla dikkat çeken gs'yi eledi. Rakip, tahmin de edeceğiniz üzere, Efes Pilsen. :) Aşağıda Sinan Erdem'den birkaç kare bulunmakta:





Son serideki en komik olay da, gs'li dostlarımızın bizi görmemişlikle suçlaması. :) Geçen seneye kadar basketbol branşlarının olduğundan bihaberlerdi ama bu sene biraz iyi gidince kendilerini EuroLeague müdavimi olarak gördüler bir anda sanırım. :) Kısıtlı kadro ile tarih yazmaya devam eden Ergin Ataman ve oyuncularımıza tebrikler. Önümüzdeki maç Salı günü 19:00'da Sinan Erdem'de Efes ile!

25 Mayıs 2012 Cuma

Pabucu Dama Atılmak

Bu deyimi sıkça kullanırız ama menşehini birkaç ay önce öğrenmiştim. Bugün yine bahsi geçti, burda da paylaşmak istedim. Osmanlı döneminde ayakkabıcılar arasında bir gelenek yaşarmış. Eğer bir ayakkabı ustasu, bir ayakkabıyı kötü/kalitesiz yaaprsa; alanın şikayeti haklı bulunursa, hem parayı iade ettirirlermiş, hem de ceza olarak o ayakkabıları, yapan ustanın damına atarlarmış. Damında ayakkabı görmek de bir utanç meselesi olur, insanlar tarafından tercih edilmezlermiş.
Bu uygulama ortadan kalksa da, bilerek ya da bilmeyerek, bu deyim hala yaşatılmakta.

Knowledge Graph, Google

Merhaba Arkadaşlar,
Yine uzunca bir aranın ardından bu satırlara geri dönmenin heyecanını yaşıyorum. :)
Sizlere Google'ın son harikası Knowledge Graph'dan bahsedeceğim kısaca. Knowledge Graph, Google'da arama yaptığınızda, sağ panelde çıkan wikipedia tarzında bilgi kutucuğudur, en basit anlatımıyla. Siz Google'da diyelim, kendilerinin örnekleriyle, Rönesans Dönemine ait bir şeyler aradınız. Leonardo da Vinci'ye baktınız veyahut. Google'da veya Bing'de ya da AskJeeves'de bun arattığınızda bir kısım bilgiler gelir Leonardo da Vinci ile ilgili. Ancak Knowledge Graph ile Leonardo da Vinci ile ilgili, onun dönemiyle alakalı birçok alt bilgi de beraberine geliyor. Adı üstünde, graph mantığıyla çalışıyor ve her şey birbiriyle ilişkili. 500 milyon nesnelik bir veritabanı ile hizmete başladığı açıklanmış.
Bu hamle Google'ı arama motoru sıfatından farklı bir noktaya taşıyacaktır, zira bir ansiklopedi olma yolunda hızla ilerliyorlar.

28 Nisan 2012 Cumartesi

NTVSpor ve Yayın Politikası

Bahsetmeden geçemeyeceğim rezil bir durum yaşandı dün akşam. Beşiktaşımız basketbolda EuroChallange Kupasında F4 maçı yapıyor. Böyle berbat bir anlatım olamaz. Zannederseniz turnuvadan elenmiş formalite maçı oynayan iki takım var sahada! Ev sahibine karşı oynayan Beşiktaşımız, 64-60 ile finale çıktı Avrupa Kupasında! Ama Murat Kosova ve yanındaki şahsiyet(İhsan Bayülken miydi ki o) uyudular, uyuttular resmen. Onlardan da öte kanalın politikası bu. Bir fenerbahçe veya galatasaary maçı olsa böyle olur muydu? Yurt dışındaki maç için Macaristan'a gitme zahmetinde bile bulunmamışlar. Maçı İstanbuldan anlattılar! Neresinden tutsanız iğrenç bir vaziyet. Ancak NTVSpor yayın çizgisindeki tarafsızlık ilkesini hilal etmeye devam ederse büyük tepki toplayacak zira taban kaynıyor haberi ola.

22 Nisan 2012 Pazar

Facebook Instagram'ı Satın Aldı

Bu konuyu yabancı haber ve teknoloji sitelerinde bayağı araştırdım. Bizim sitelerdeki reaksiyonlarla alakası yok birçoğunun ama ana tema aynı:fotoğraf. :)
Ben de bana mantıklı gelen birkaç sebebi sizlere aktaracağım. İlk sebep tabi ki fotoğraf paylaşımı. Bildiğiniz üzere facebook'a bir günde milyonlarca foto yükleniyor(çeyrek milyar denmekte). Instagram da bu işi yapan popüler bir uygulama. Ama mobil! Facebook'un da en büyük silahının fotoğraf olduğu ve mobile kayma endişesi taşıdığını düşünecek olur isek, bu satın alma işi daha anlamlı olacaktır.
Bir diğer sebep olarak da Facebook'un instagram'ın tuttuğu müşteri/kullanıcı verisine göz dikmesi gösterilmekte. Bu da facebook reklamları olarak karşımıza çıkıyor ve tabi ki de pazarlama stratejileri...
Diğer önemli sebep de Flickr'ın pazardan silinmek istenmesi gösterilmekte. Bununla birlikte Google'ın Picasa'sı da ağır yara almış durumda.
Ve benim hiç aklıma gelmeyen sebep.. http://pinterest.com/
 Böyle bir sitenin varlığından bile haberdar değildim, utandım bayağı. :) Bayan kullanıcısı ağırlıkta olan bu site, hızlı büyüyerek, 3ncü en büyük sosyal ağ konumuna gelmiş. Twiiter'ın hemen ardından geliyor 2012 verilerine göre. Eposta adresinizi veriyorsunuz ve davet bekliyorsunuz. Sonrasında içerdesiniz ve paylaşıma hazırsınız.

Sonra görüşürüz

Şimdi Reklamlar!

Demin gördüm, bir şampuan firması reklamında Hitler'e yer vererek ürününün tanıtımını yapmış. İsmini verip kendilerine prim yaptırmak istemiyorum ama bu ülkede yaşayan Yahudi kardeşlerimize yapılan büyük bir saygısızlıktır bu. Her şeyi denetleyen, her sokağa kameralar koyan, internette uçanı kaçanı gözetlemek isteyen zihniyet, bu reklamlar çıkmadan önce bir göz ucuyla kontrol etmiyor mu? Tamam sansür uygulanmasın da, bu neyin kafası böyle.. Buna aşırı hassaslık demek de tarihi bilmemektedir kanımca. Ölen milyonlarca Yahudi vatandaşının anıldığı geçen haftada, bir de böyle ayıp varmış. Yazık..

8 Nisan 2012 Pazar

Simon Rodriguez'den..

“Bizim amacımız düşünmeyi öğretmektir. Belletmek, eğitmek değildir. Belletirseniz bilen kişiler yaratırsınız, düşündürürseniz yapan kişiler… Anlaşılmamış şeyleri ezberden okutmak, papağan yaratmak demektir. Hiçbir suretle hiçbir çocuğa ‘neden’ diye sormadan herhangi bir şey yapmasını buyurmayın. Çocuğa meraklı olup soru sormayı öğretin ki aldığı buyrukların nedenini sora sora, mantık ve akıla boyun eğmeyi öğrensin, sığ kimseler ve aptal kişiler gibi geleneklere boyun eğmeyi değil. Bilgisiz insanı herkes aldatabilir. Yok-Yoksul olanı herkes satın alabilir.”

İran vs Reuters

Milliyet'te okudum az önce. İranlı ev hanımlarının Japonya menşehli dövüş sporu Ninjutsu eğitimi almasını Reuters şöyle servis etmiş:"Binlerce kadın ninja suikastçi yetişiyor"
İran da bu bayanların öğrenci ve ev kadınları olduğunu belirtmiş ve Reuters'ın ülke içindeki faaliyetlerine son vermiş. Biz olsak, "kapatırız seni taam mıııı" der, bağırır çağırır ama bir şey yapmazdık zannımca. Haber doğruysa İran'ı kutlarım. İcraat böyle bir şey olsa gerek.

Ord. Prof. Dr. Zeki Zeren

Geçenlerde gittiğim Oyuncak Müzesi sırasında karşılaştığım sokak adını(Dr. Zeki Zeren) tanıdık bulsam da, bir türlü çıkaramadım ve internete sordum.
Benim gibi bilmeyenler vs varsa diye belirtmiş olayım. Kendisi ünlü bir Türk anatomistidir. Osmanlıca sözcükleri Türkçe'ye çevirirek, bugünkü hallerine gelmesinde büyük rol oynamıştır. Kendisi 1946 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Yayınlarından çıkardığı sözlükle bu alanda öncülük yapmıştır.

1 Nisan 2012 Pazar

Shell: "" vs ''

Bu kez tırnak işaretlerinin farkından bahsedeceğim. :)
Komik bir konu gibi görünse de önemli bir ayrım var aralarında.
"" yaptığınızda özel karakterlere herhangi bir şey yapamazsınız. Onlar yine özel karakterdir. :)
'' yaptığınızda özel karakterler artık sıradanlaşır. :) Yani özel karakter olmaz da, normal bir ifade haline gelirler.
Örnek üzerinde daha iyi anlaşılacaktır:

-bash-3.00$ a=3

-bash-3.00$ echo $a
3
-bash-3.00$ echo "$a"
3
-bash-3.00$ echo '$a'
$a
 
İlk satırda a değişkenine 3 değerini verdikç
$ işareti, a'nın değerini bize döndürdü ikinci satırda.
Üçüncü satırda çift tırnak arasına aldığımızda, yukarıda bahsettiğim gibi, özel karakterler anlamını yitirmez. Yani yine a'nın değerini döndürür $ işareti bize. Dördüncü satırda 3 değerini görmektesiniz.
Beşinci satırda ise tek tırnak arasına aldığımızda, özel karakter anlamını yitirir ve normal bir text ifade imiş gibi aynen ekrana yazdırılır.
 
İyi akşamlar herkese.

Shell(Unix)'de "passwd" Dosyası

Çoğunuzun belki de bildiği bir şeyden bahsedeyim kısaca. Shell'de passwd dosyasının içini açalım.

Malumunuz shell, unix'te bizim kullandığımız bir arayüz.
Shell'de /etc altında passwd diye bir file mevcut. Bu file içinde kullanıcılarla ilgili bilgiler bulunmakta.

Örneğin pg komutu ile passwd dosyasının içine bakalım:
$ pg /etc/passwd
root:x:0:0:Super-User:/:/sbin/sh
bin:x:2:2::/usr/bin:
sys:x:3:3::/:
adm:x:4:4:Admin:/var/adm:
nobody:x:60001:60001:NFS Anonymous Access User:/:
noaccess:x:60002:60002:No Access User:/:
gurkan:x:100000:1::/export/home/gurkan:/usr/bin/bash

Son satırı inceleyelim. İlk kolon kullanıcının adı: gurkan
İkinci kolon şifre kısmı, gösterilmemiş.
Üçüncü kolon userID. Biz için isim önemli ama shell ona sayısal bir ID veriyor.
Dördüncü kolon da bu kullanıcının grupID'si.
Arada boş geçilen kolon da açıklama kısmı.
Sondan bir önceki kısım da sisteme login olununca nereye düşeceği:/export/home/gurkan
Son kolon ise ne çalıştıracağı:bash(ksh, csh gibi yani). Örneğin nobody kullanıcısının shell'i belirtilmemiş, shell'e düşmez o kullanıcı hiçbir zaman.

Sonra görüşürüz.

Burak Yılmaz Bilbao Yolunda(!) :))

Az önce gördüm haberi: http://spor.milliyet.com.tr/burak-yilmaz-avrupa-nin-kiskacinda-/spor/spordetay/29.03.2012/1521434/default.htm  :)

Hani bazı anlar vardır, insan nasıl güleceğini şaşırır ya, bu da o cinsten. :) Athletic Bilbao'nun Bask futbolcular dışında kimseyi almadığını bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. Adamların politikası bu. Bu haberi yapan parlak arkadaş acaba spor servisinde staj mı yapıyor? :) Ama gençlerin daha iyi bilmesi gerekir bu tarz konuları, delükanluu topla kendini. :P
Kendimi 1 Nisan şakasıdır diye avutmaya çalışıyorum. :D

30 Mart 2012 Cuma

Word İçine Word/Excel Atmak

Bugün, benim yapmayı unuttuğum ve bulmak için kendimi paraladığım konu hakkında bilgilendirme yapacağım. Bir word dökümanı içine, başka bir dökümanı ikon olarak eklemek ve üzerine tıklayınca yeni bir döküman açılmasını sağlamak. Eğer bir daha unutursam dönüp burayı okuyacağım. :)

Bir word dökümanı oluşturalım, adı: ornek1.docx
Ardından bir başka döküman daha oluşturalım: ornek2.docx
Şimdi ornek1.docx'in içine ornek2'yi koyalım. Önce Insert sekmesine giriyoruz(ben Office 2007 üzerinden anlatacağım. İsteyen olursa diğer makinadan Office 2010 üstünden de anlatabilirim).
O sekmede "Object" seçeneği bulunmakta.




Object'e girdiğinizde çıkan pencereden eklemek istediğiniz döküman türünü seçiyorsunuz. Biz yine word ekleyeceğimizden, Microsoft Office Word Document seçtik.İkon olarak görünmesini istediğimizden, "Display as Icon" seçeneğini de işaretledik.
Ardından yine aynı penceredeyken, kendi dosyamızı okutmak için, Create from Fıle sekmesine geçiyoruz, Browse deyip, kendi dosyamızın yolunu veriyoruz ve yine "Display as Icon" seçeneğini işaretliyoruz.
OK dediğimizde ornek2.docx dökümanı, ornek1.docx dökümanının içinde olmuş olacaktır.
 Görüşmek üzere..

25 Mart 2012 Pazar

Al Yazmalım Anıtı

7 Mart günü, Dünya Kadınlar Gününden bir gün önce, Antalya'da sessiz sedasız bir anıt açıldı: Al Yazmalım Anıtı. Kadına karşı şiddeti protesto etmek, bu acı gerçeği insanların yüzüne vurmak için, şiddetten hayatını kaybetmiş 467 kadının isimleri tek tek bu anıta yazılmış. Bu sadece kadına uygulanmış bir baskı değil, aynı zamanda da insan hakları ihlalidir.
Basında çok fazla göremediğimden, burada paylaşmak istedim.Umarım tek bir isim daha kazınmaz artık böyle anıtlara. Ve dilerim ki bu gibi eserler, ibretlik olması açısından birçok şehirde yapılır.

Oyuncak Müzesi

Ne zamandır gitmek istiyordum ancak fırsatım oldu veya aklıma geldi diyelim. Dün içeri girdiğimde gördüğüm manzaraya biraz şaşırdım çünkü bu kadar büyük beklemiyordum. Nostaljik oyuncakların ağırlıklı olduğu güzel bir mekan yapmış Sunay Akın ki kendisini hakikaten kutlamak lazım. Kendi deyimiyle, vergi veren  tek müze sahibi. :)

Müzede ilk dikkatimi çeken Alman, Japon ve Amerikan oyuncakların çokluğuydu. Bizim oyuncaklar arada tek tük idi. Yalnız bir bölüm vardı ki, Japonlar oyuncaklarında bile güzel bir taklit mi yapmış acaba dedim. Kovboy figürleri vardı Japonlara ait ama kovboylar, Orta Asya genetiğine uygun, çekik gözlü ve atlar da ejderhaya kayan bir şekildeydi. :)
Bir diğer konu da, bazı oyuncakların adeta biblo kıvamında olması. Oynasan oynanmaz, evin bir köşesine koyabilirsiniz, o denliydi. Bir de o hatıra parası bastırtan makina komikti ama deneyin derim. :) 2 TL'yi ve oradan alacağınız küçük madeni parayı makinaya atıyorsunuz ve sanki siz basıyormuşsunuz hissiyatı verdirilerek size hatıra parası çıkartıyor. Yerseniz. :))
Bunun dışında kendi oyuncaklarınızı da orada görebilme ihtimaliniz yüksek. İlla çocukları götürmenize gerek yok, yetişkinlere de hitap ediyor bence.

Hemen giriş katında bulunan fotoğraflar da çok güzeldi. Seyyar oyuncakçı fotoğrafına bayıldım. Ülkemizde seyyar kütüphaneyi bile duymuştum(eşek üstünde) ama seyyar oyuncakçıyı ilk defa gördüm/duydum.

Alt katı da kutlama vs yapılabilmesi için düzenlenmiş. Çocuklar için eğlenceli bir alan olmuş diyebilirim.

Cranberries'ten Roses geliyor tüm bu satırları okuyanlara. :)

Görüşmek üzere..

17 Mart 2012 Cumartesi

Lessın Van(!)

Birkaç detaydan bahsetmek istiyordum ne zamandır, ancak fırsat bulabildim.

Nüans kelimesi, Fransızca kökenlidir ve nuance'dan gelir. Anlamı şudur: fark edilemeyecek derecedeki fark/ayrım. Dolayısıyla "nüans farkı" şeklinde kullanım yanlıştır. Çok sık duyuyorum, belirtmek istedim.

Bir diğer kelime de:adına. Adına kelimesini kullanmak için öncesinde şahıs geçmeli. Yani "adına" kelimesinin, "için" anlamında kullanılması yanlıştır. "Görevimi yapmak adına.." kullanımı hatalı iken, "Gürkan adına..." kullanımı doğrudur.

Gelelim "intizar" kelimesine. İntizar da TDK'da iki anlamda kullanılmış. Birinci anlamı doğru. Gözlemek, beklemek anlamlarına gelir. Ancak ikinci anlamı hatalı. İntizar'ın beddua etmek gibi bir anlamı yoktur. Beddua etmek/ah etmek anlamına gelen kelime "inkisar"dır. Halk arasında yaygınlaşmış diye, bunu sözlüğe taşımak doğru değildir.

Son olarak çok ince bir kullanımdan bahsedeceğim: "teşrif etmek". Anlam olarak, "şereflendirmek, onurlandırmak" demektir.
Örnek kullanım: İstanbul'u teşrif etti. Yani İstanbul'u onurlandırdı, denmekte.
"İstanbul'a teşrif etti" şeklinde bir kullanım da hatalıdır zannımca, çünkü gelmek anlamı yan anlamdır. Ama bu konuda net bir açıklaması olan varsa yardımcı olabilir.

İyi akşamlar herkese...

16 Mart 2012 Cuma

Protesto=Atılmak?

Geçenlerde haberlerde izledim, bir üniversitede bakanlardan birini protesto eden öğrenci üniversiteden atılmış. Şaka gibi ama gerçek. İsimlere gerek yok, burada vurgulamak istediğim şey zihinler! Siz hem şu şu dönemlerde çok çektik diyeceksiniz, hem de bunların olmasına göz yumacaksınız.. O zaman kendinizle çelişirsiniz. O zaman her gücü elinde bulunduran, diğerini mi ezmeli?
Bugün ülkemizde Atamızın heykeline saldırma cesaretini gösterenlere bile ceza verilmiyorken, "biz görevi Atatürk'ten devraldık" diyen gence bu ceza reva görülmüştür. Hayırlı uğurlu(!) olsun.
Demokrasi, elma dersem çık, armut dersem çıkma..

Owen'lar :)

Az önce Borges'de gördüm, şahane bir şeydi, paylaşmak istedim. :)

Owen, kızı ile arasında geçen konuşmayı şöyle anlatmış:"Ona telefon açıp sakatlandığımı ve benim için artık o çok önemli Dünya Kupa'sının bittiğini söylediğimde, daha sonra aramam gerektiğini ve şu anda TV izlediğini söyledi."
Çok masum bir cevap. :)

Bir Holiganizm Öyküsü

Dün en az sahaya atlayan o şahıs kadar sinirli ve hırslıydım maçı izlerken. Oyuncuyu beğenmezseniz, kızağa çeker veya gönderirsiniz. Tüm maç boyunca varlık gösteremeyen bir takımın tüm sorumluluğunu genç birine yüklemek, sağlıklı bir beynin yansıması değildir. 0-3'ü falan sallayın, aşağıdaki görüntü maçın bittiği andı.
Cenk'in yüz ifadesi de çok şey anlatıyor aslında. Yeni alındığında bir Villareal maçı hatırlıyorum, yere göğe sığdırılamamıştı. Gençlere fırsat verilmemesinden yakınıp da, en ufak bir hatasında küfür etmek/yuhalamak için fırsat kollayan bu iğrenç şahsiyetleri kınıyorum.

Efes - Obradovic?

Gelecek sene için Efes Pilsen'in, ya da dayatılan çakma adıyla Anadolu Efes'in, Obradovic'in peşinde olduğu iddia ediliyor. Efes resmi siteden bunu yalanladı, ki aksini bekleyemezdik zaten. Zouros ile yeni anlaşmışken üstelik... Açıkçası Efes maçlarına çok sık gitmem ama Obradovic geldiğinde, sırf bu adamın yüz ifadesini görmek için ekstra maçlara giderim. :)
Şu renk görülmeye değer diye düşünüyorum. :)

Coming Soon :)

Merhaba herkese,
2 ay gibi bir süredir yazma fırsatım olmadı. Gerek iş yoğunluğu, gerekse de kişisel konulardan zaman ayıramadım bloga. Hareketlenme zamanı geldi gibi. :) Bu akşam yeni başlangıç için bir milat olsun.
Görüşmek üzere.

29 Ocak 2012 Pazar

Türk; Öğün, Çalış, Güven!

Geçtiğimiz haftalarda öğrendiğim bir konuyu sizlerle paylaşmak istedim. "Türk; Öğün, Çalış, Güven!"
Bu sözü bilmeyeniiz yoktur sanırım. Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vecizelerinden sadece bir tanesidir. Ama yazımı tam bir muaamma idi.
Eskiden her yerde "öğün" şeklinde görürken, zamanla "övün" diye okuduk. Çoğu yerde "övün" yazmakta artık. Türk Dil Kurumu, ö ve ü harfleri arasında kalan ğ harfinin, v harfine kayması şeklinde bir kural koymuş.
Eskiden "döğüş" derken, şimdilerde "dövüş" denmesi gibi. Bu örneği neden verdim, çünkü bazıları öğün kelimesinin yemek ile ilgili olmasından mütevellit değiştirildiğinden bahsediyor, alakası bile yok. :)
Yani işin doğrusu "öğün" şeklinde. TDK konuşma diline yerleşmiş bazı kelimeleri yazı dilinde de kabul etmiş görünüyor ki çok yanlış bir hareket olmuş.
Ayrıca koydukları kuralın tutmadığı örnekler de mevcut. "Söğüş" kelimesi örneğin. Bu kurala göre söVüş olmalıydı ama olmamış. Veyahut "söğüt" örneği...
Uzun lafın kısası, Türk; Öğün, Çalış, Güven!
Yazımda katılmadığınız veya yanlış olduğunu düşündüğünüz noktalar varsa iletebilirsiniz. Aksi ispatlanırsa da yazıyı hemen değiştirebilirim.
Görüşmek üzere...

StumbleUpon

Bu kez bahsedeceğim site işinize yarayacak cinsten. StumbleUpon.
E-posta adresinizi, kullanıcı adınızı giriyorsunuz. Son adımda ya facebook kullanıcınızla oturum açıyor ya da resimde gördüğünüz harfleri yazıyorsunuz ve kayıt işlemleriniz tamamlanmış oluyor. akabinde gelen ekrandan tüm ilgi alanlarınızı "tik"lemek suretiyle seçiyorunuz. Ve işlem tamam! :)
Dünyanın dört bir yanından ilgili siteleri sizin seçtiğiniz kategoriye göre getiriyor StumbleUpon. Hoş sonuçlar aldım ben, eminim siz de ilgi alanlarınıza göre bir şeyler bulacaksınızdır.

Anlık Duygu Paylaşımı :)

Bir bu eksikti, meğer böyle bir hizmet de varmış aslında. :) Twitter'da insancıkların attığı duyguları anlık çekerek tüm dünyaya açan iki site buldum. Daha da çıkar muhtemelen.
İlki We Feel Fine
Diğeri ise Twistori
İnsanların twitter'da yazdıkları "love, feel, wish, beleive, think, hate" vs mesajları toplamışlar. İlginç şeyler çıkıyor arada. Meraklılarına duyurulur. Gerekli mi derseniz, saçmalığın daniskası ama hani böyle de bir şey varmış, görmeyen kalmasın dedim. :)

15 Ocak 2012 Pazar

Mesela Benim On Sene Yatmam, Laf-ı Güzaf...

Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ona sorarsanız:
“Lâfı bile edilmez, mikroskobik bir zaman.”
Bana sorarsanız:
“On senesi ömrümün.”

Bir kurşun kalemim vardı
ben içeri düştüğüm sene.
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
Ona sorarsanız:
“Bütün bir hayat.”
Bana sorarsanız:
“Adam sen de, bir iki hafta.”

Katillikten yatan Osman, 
ben içeri düştüğümden beri, 
yedi buçuğu doldurup çıktı, 
dolaştı dışarlarda bir vakit,
sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri,
altı ayı doldurup çıktı tekrar,
dün mektup geldi, evlenmiş,
bir çocuğu doğacakmış baharda.

Şimdi on yaşına bastı,
ben içeri düştüğüm sene, ana rahmine düşen çocuklar.

Ve o yılın titrek, ince, uzun bacaklı tayları,
rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktan.
Fakat zeytin fidanları hâlâ fidan, hâlâ çocuktur.

Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde
ben içeri düştüğümden beri.
Ve bizim hane halkı
bilmediğim bir sokakta, görmediğim bir evde oturuyor.

Pamuk gibiydi, bembeyazdı ekmek
ben içeri düştüğüm sene.
Sonra vesikaya bindi,
bizim burda, içerde, birbirini vurdu millet
yumruk kadar, simsiyah bir tayın için.
Şimdi serbestledi yine,
fakat esmer ve tatsız.

Ben içeri düştüğüm sene
İkincisi başlamamıştı henüz.
Daşav kampında fırınlar yakılmamış,
atom bombası atılmamıştı Hiroşima’ya.

Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman.
Sonra kapandı resmen o fasıl,
şimdi üçüncüden bahsediyor Amerikan doları.

Fakat gün ışıdı her şeye rağmen
ben içeri düştüğümden beri.
Ve “Karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp
doğruldular” yarı yarıya.

Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine,
ben içeri düştüğüm sene onlar için yazdığımı:
“Onlar ki toprakta karınca
suda balıkhavada kuş kadar çokturlar,
korkak, cesur, cahil, hakîm
ve çocukturlar,
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
şarkılarımda yalnız onların mâceraları vardır.”

Ve gayrısı,
meselâ benim on sene yatmam,
                   lâfü güzaf.

Bugün resmi kayıtlara göre Nazım Hikmet'in 110ncu doğum günü. Geçmişimizdeki her önemli ismi unuttuğumuz unutturduğumuz gibi, bugünü de es geçtik, haber bile yapmadık. Nacizane kutlamak istedim.
Yukarıdaki muhteşem satırları Genco Erkal'dan dinlemek isteyenler için ise: http://www.youtube.com/watch?v=0Mq9Ri8CjMg

14 Ocak 2012 Cumartesi

Uzun Ömer

Bir nostalji ile akşamı kapatmak istedim. Resimdeki kişiyi tanıyanlar var mıdır acaba.. Eskiler belki ama özellikle 70'ten sonra doğanların fazla tanımayacağını düşünüyorum. Eski Galata Köprüsünün altındaki meşhur piyango bayisinin sahibi. Hatta öyle anlatılır ki, İstanbul'a gittim diyenlerin mutlak suretle uğradığı yermiş, sırf kendisini görmek için... Boyu 225 cm imiş. O dönemdeki sükseyi varın siz düşünün. :) Kendisinin vefatından sonra bir süre ayakkabısı bayide sergilenmiş. İnsanlar ayakkabısını görmeye gider olmuşlar. İstanbul'un tarihinden bu küçük anı ile hepinize iyi akşamlar dilerim. :)

Kıraathane & Kahvehane

Bugün gözüme bir "kıraathane" tabelası çarptı. Aklıma lisede tarih öğretmenizin anlattığı konu geldi tabi. :) Hemen paylaşayım: kıraathane kelimesi kıraat ve hane kelimelerinin yanyana getirilmesinden oluşur. Kıraat Arapça'da okumak anlamındadır. Yani okunan yer manasında kullanılır. Eskiden bu şekilde imiş gerçekten de. Yani dönemin okumuşları, veya bugünün popüler deyimiyle aydınları, hep kıraathanelere gider ve bir şeyler okunur imiş. Şimdilerde ise kıraathane yok, kahvehaneler var. Haklarını yemeyelim, oralarda da gazetelerin iş ilanları ve spor sayfaları okunuyor. Veyahut kağıt oyunları... Velhasılıkelam, günümüzde kıraathane kelimesini kullanmak pek de anlamlı gelmemekte.

Rauf Denktaş(1924-2012)

Türk Milletinin başı sağolsun. Kıbrıs'ın bugünlere gelmesinde en büyük emek sahibi güzel insanı dün itibarıyla kaybetmiş bulunmaktayız. Kendisi tüm "ver-kurtul"culara karşı son nefesini verene kadar savaşmıştır. Cumhurbaşkanlığından ayrılışı bile hala oldu bitti gibi geliyor bana. Akabinde aleyhindeki meşhur telefon konuşması(kim olduğunu biliyorsunuzdur herhalde), zehirlendiği iddiaları vs derken bugünlere kadar gelmişti Sayın Denktaş. En son kendisi ART'te program yapmaktaydı. Haberlerde izlediğim kadarıyla hastanede bile hala Kıbrıs Meselesi hakkında cümleler dökülmüş dudaklarından. O Kıbrıs için tüm ömrünü harcadı, umuyorum ki Kıbrıs da gece hayatı ve casinolarla ünlenmiş kimliğini bir kenara bırakır ve Denktaş'ın Kıbrıs'ı gibi olur. Bu süre zarfında 3 çocuğunu kaybeden Denktaş, çocuklarının yasını bile tutma fırsatını bulamadığını belirtmiş vakti zamanında. Çok büyük bir insana veda ettik, mekanı cennet olsun.

NFC(Near Field Communication)

Yeni bir teknolojiden bahsetmek istedim bugün. NFC, birebir çeviri ile, Yakın Alan İletişimi. Cihazların birbirine değmesi veya az yakınlaşması ile kullanılacak olan iletişim teknolojisidir.
NFC özellikli telefonlar ise çoktan üretildi ve test edilmekte. Tüm bilgiler SIM kartınızda tutulur. Maksimum 20cm mesafeden etkileşime geçebilir. SIM üzerinde kredi kartı bölmesi, operatör bilgileri vs bulunmakta. Tüm bilgiler SIM'de bulunmakta yani.
Mesafenin kısa tutulması daha çok güvenlikle alakalıdır. Çünkü NFC teknolojisi ile neler yapabileceğimizi sıralamak gerekirse: kredi kartı ödemeleri, maç/sinema vs bilet alma, hızlı dosya paylaşımları, işyerlerinize vs fiziksel giriş çıkışlar, mobil cüzdan, etiket okuma(rfid gibi), e-kimlik, arabanızın anahtarı...
Saymakla bitmez. :)
İşte bu noktada NFC destekli telefon/elektronik cihaz eksikliği en büyük problem olarak görünmekte. Iphone 4S'e odaklandı herkes son dönemde ama asıl bomba NFC olacaktır 1-2 sene içerisinde. Ayrıca güvenliğin nasıl daha üst seviyeye çekilebileceğini de bekleyip göreceğiz.
Birazdan görüşürüz.

6 Ocak 2012 Cuma

Cemalettin Seber

Bu isim sizi bir şeyler anımsattı mı acaba? Eğer tahmin edebildiyseniz, tebrik ediyorum çünkü ben ilk duyduğumda hiçbir fikrim yoktu.
Bir kopya daha verelim bu zat-ı muhtereme ait bir söz:" Mutlu olmanın yolunu, karşıdakini mutlu etmek sanıyorduk. Yanıldık! Çünkü ne kadar mutlu ettiysek, o kadar yalnız kaldık"
Bu söz Cemal Süreya'ya ait diyenleriniz vardır hemen. Doğrudur da. Cemalettin Seber, şairin asıl adıdır. Şiirlerini, yazılarını okumayan yoktur muhtemelen. Onu en iyi anlatan dizeler şunlar bence:


Tanrı binbirinci gece şairi yarattı, 
Binikinci gece Cemal'i.
Binüçüncü gece şiir okudu Tanrı, 
Başa döndü sonra,
Kadını yeniden yarattı.


Gelelim bu yazıda Cemal Süreya'nın paylaşacağım önemine. Cemalettin Seber, 60'larda Maliye Müfettişi olarak Çanakkale'ye teftişe gönderilir. Teftişleri esnasında, Çanakkale Savaşından kalma topların tüccarların eline düştüğünü görür ve bunu hemen raporlar. Akabinde bu topların satışları engellenir ve bir tarihin yok edilmesinin önüne geçilir. Yani kendisi sadece dizeleriyle değil, bu tarihi sorumluluğuyla da büyük bir iş başarmıştır.

Sonra görüşürüz..

İnkılap & İnkilap

Bugüne dek hiç dikkat etmemiştim ve böyle bir nüanstan bihaberdim. Bugün Attila Sarıkayalı'dan öğrendim bu farkın ne denli önemli olduğunu.

Efendim malumunuz, devrim kelimesinin siyasi bir kesime mal olduğunu düşünenler, Ataütürk Devrimleri ifadesini kullanmamak için İnkılap kelimesini kullandılar ve kullandırdılar. Bu konuya girmeyeceğim şimdi. Devrimlerin görmezden gelinmek istemesi düşündürücü. Neyse.. Konu şu ki, İnkılap kelimesi "değiştirmek"manasına gelen Arapça kökenli bir kelimedir. Burada mutabığız. Ancak gelin görün ki, ı harfi yerine i harfini kullanırsanız, İnkilap kelimesini kullanırsınız ki, anlamı "köpekleşmek" demek imiş. Netten araştırdım ve tabi ki başta bazı milletvekilleri olmak üzere, birçoklarının inkilap dediğini okudum. Atatürk kelimesi ile yanyana getirirseniz, bu ayrım daha da önem kazanır. Eğer o kişiler bunu bilinçli yapıyorlarsa, onlara karşı beslediğim duyguları buraya yazarak +18 sınırını zorlamak istemiyorum. Benim gibi bilmeyen vardır diye paylaşmak istedim.

Birazdan görüşürüz.

Facebook Credits

Merhabalar herkese,
Bu akşam Feysbuk oyunlarının müptelalılarının iyi bildiği ama henüz ülkemizde çok duyulmayan credits kavramından bahsedeceğim. Credits denen kavram, gerçek para ile oyun parası satın almaktır. Facebook içinde credits ile oyunlarda avantajlar elde edebilirsiniz. Şimdilik!
Her ne kadar yerden yere vursam da, aslolan insandır. :) İnsanların  körü körüne saatlerini heba ettiği bu site, aslında tam bir girişimcilik örneği. Daha önce Sosyal Medya yazımda(http://gurkanalkan.blogspot.com/2011/10/sosyal-medya.html) feysbuk'un yeni özelliklerine değinmiştim ki artık orda bahsettiklerim(timeline ve bazı app'ler) yavaş yavaş hayatınıza girdi. Daha da geleceklerdir. Bugün ise bambaşka bir şeyden bahsedeceğim.
Facebook Credits ile yakın zamanda facebook üzerinden şarkı/film alabileceğiz. Facebook parası ile yapacağız yani bu işi, tabi facebook parası için de gerçek para lazım. :))
Tutar mı diyorsanız, bence tutar. . :) Tüm dizileri yayınlandıkları akşam feysbukta izleyebileceğiz. Bu fikir TV'lerin rüyalarını kaçıracak cinsten. :) Tabi bu hamle Twitter'ın da ayağını kaydırır. :) Dizi izleyeceksin, dizinin tartışmasını da facebook üzerinden yapacaksın.. Normalde bir dizi oldu mu "tweet" atan insanlar bir anda feysbuka yönelecekler. Dizinin her bir anını yorumlayabileceksiniz.
Bunun bir de futbol maçları projesine dönüşeceğini düşünsenize bir... :D Ama feysbuk'un selameti için, dikkatli yapılması lazım bu hareketin. Örneğin Beşiktaşımız ile diğer İstanbul takımlarından birisinin maçını Feysbuk'tan milyonlar takip eder ve feysbuk çöker. :):) O yüzden herkesi kendi network'ünde tutarak veyahut odalar şeklinde bir yol bulmalılar.
Yazı ana konusundan sapmadan burada noktalamış olayım. :)