19 Haziran 2010 Cumartesi

Dilimizden Utanmayın: TÜRKÇE

İzin gününde derleme küçük bir yazı yazayım dedim. Her zaman dikkat çektiğim Türkçemiz hakkında yazacağım.

Malumunuz dilimiz ağır baskı altında. Kimileri dilimizi yetersiz bulduğunu söylüyor, kimileri kendini diğer dillerde daha iyi ifade etiklerini söylüyor; kimisi farklı görünmeye çalışıyor, kimisi de çokbilmişlik yapıyor (şu an benim yaptığım gibi) vs vs. Hepsinin kendine göre bir sebebi var anlayacağınız. Peki gerçekten dilimiz bunları hak ediyor mu? Tek tek inceleyelim.

Dilimizi yetersiz bulanlarla başlayalım. Onların sık kullandığı İngilizce birkaç dilin karışmasından oluşmuş, çok kısa bir geçmişi olan, kelime türetmeye elverişsiz bir dildir. Yani sınırlı sayıda kelime haznesi vardır ve uydurma usulü ile büyütülmeye çalışılmıştır. Türkçemiz ise binlerce yıllık kökeni olan, matematiksel kuralları olan ve araştırmalara göre en az 1 milyon kelime türetme yeteneğine sahip güçlü bir dildir. Lügatımızın haznesinin ucu bucağı yoktur. Türkçemizi bilen herkes, herhangi bir durumu onlarca farklı şekilde ifade edebileceğini fark edecektir.

Diğer durumları da tek tek düşünelim. Köşe yazarlarından, spor yazarlarına; daha genel bir ifadeyle, yazıp çizebilen birçok kişi kendisinin çok farklı olduğunu göstermek için araya yabancı kelime katarlar. İş toplantılarında da çoktur bu zeka geriliği yaşayan insan suretlerinden. Özentilik de bu kategoriye benzer. Apaçi kılıklı tuhaf şeyler çoğaldı sokaklarda. Konuşma ve yazışmalarına şahit olma şerefine(!) nail olanınız var mı bilmiyorum ama maalesef ben denk geldim. Toplumsal travma diye geçiştirmek istiyorum.

Peki demokratik(!) Batı ülkeleri ne yapıyor? Ülkemizden bir sürü öğrenciye burs veriyorlar. Üniversitelerine alıyorlar. Ancak şartları da, kendi dillerini(hangi ülkeye gittiyseniz artık) çok iyi bilmeniz. Gelip ülkemizde tüm dersleri İngilizce/Fransızca olan okullar açıyorlar/açtılar. Önce sözde kendi vatandaşları için açtıklarını söylerler hep. Ama malum.. Tamamına yakını Türk öğrencidir! Sonuç ne peki? Burjuvazi izlenimi veren, ayrı bir sınıf oluşturan bir yapılanma ortaya çıktı. Bir alıntı yapmak gerekirse:"Kendi dilinde düşünemeyen, her an dolaylı da olsa kendi dil ve kültürünün değersiz olduğu kendisine telkin edilen çocukta kimlik, benlik, haysiyet duyguları nasıl gelişebilir?".

İlk tohum 1953 yılında atılmıştır. Bunun hakkında buraya bir yazı da koymuştum: http://gurkanalkan.blogspot.com/2009/02/turk-egitim-sistemine-vurulan-kilit.html
Ancak ters bir örnek de Abd'den.. 1960'lı yıllardan itibaren sistematik bir şekilde okullarından Latince ve Yunanca'yı kaldırdı.

Gelin bir de tarihten örneklemeyle dilin önemine vurgu yapalım. Keltleri duymuş muydunuz daha önce? Hani şu Roma'lıların baş belası olan kavim. Konuyu dağıtmayayım, İngiltere'nin batısındaki Erin Adasında yaşayan Keltler de İrlandalılardır. Romanın kıyımlarından sonra çok şey kaybettiler belki ama Roma yıkılınca, bu adada yeniden tutundular. Başta Erin Keşişleri olmak üzere, birçok elyazması ve kitaplar ortaya çıkarttılar. Erin Keşişleri ve yazarları/çizerleri/şairleri Keltçeyi yeniden ayağa kaldırıyorlardı. Daha sonra İngilizler buraları işgal ettiler. Ve soysuzca bir hareketle, ilk iş olarak tüm bu yazar/çizer/şair kadroyu katlettiler. Dillerini İngilizceye çevirdiler. Ancak yine de tam bir başarı sağlanamadı. Dillerini unutturamadılar. Bunun üzerine "Milli(!) Eğitim Kurulu" kurdular. Kurulun kime ve neye hizmet ettiğini takdir edersiniz sanırım. Ve ilk toplantıdan çıkan karar: Tüm okullarda eğitim dili İngilizce olacaktır! Ve bunu uyguladılar. Bir iki nesil sonra KEltçe bilenlerin sayısı %70 azaldı. Sadece kent yaşamından uzak kişiler bundan etkilenmemişti. Ancak vatansever birtakım kişiler bir araya geldiler ve Kelt Birliğini kurdular ve Keltçe'yi yeniden öğretmek için okullar açtılar. Düşünsenize, işten çıkıp ana dilinizi öğrenmeye gittiğinizi. :) Peki ne oldu derseniz, sonuç bugünkü İrlanda Cumhuriyetidir!!

Bir de trajikomik bilgi vereyim. Bize 1953'te, tabirim için çok çok özür diliyorum ama, giren bu ağır kazıkta baş rolü oynayan Mr. Browning'e sonraları İngiltere Kraliçesi tarafından madalya verildi... Daha da komiği, İngilizce kitaplarındaki Mr&Mrs.Brown'un kim olduğunu hiç düşünmüş müydünüz...

Neler yapabilirize girersek, bu yazı bitmez. Bir başka yazıda da onu konuşuruz. Sonra görüşürüz..

12 Haziran 2010 Cumartesi

Aylardan Mayıs Günlerden Cuma

Selam herkese,

Uzun bir aradan sonra bloga ilk ziyaretimi yapma fırsatını buldum. Son yazımda durumumu belirtmiştim. Uzun dönem askerlik çıktı ve askeri öğrencilik dönemim bitmek üzere. Daha net bir şekilde ifade etmek gerekirse, 3ncü ayı devirmeme çok az kaldı.

Detayları bende kalsın, ben nasıl bir ortamda olduğumdan bahsedeyim. Öncelikle ülkemizde uzun dönem gidenlerin düşebileceği en berbat iki yere de uğradığımı belirtsem, bu konulara ilgili kişiler nerede olduğumu az çok anlamıştır. :) Şimdi diyeceksiniz ki devlet sırrı gibi niye saklıyor bu. :) Bilmiyorum, canım söylemek istemedi. Güvenlik. :P

Durumumu şöyle anlatayım: telefon edecek zaman bile kalmıyor bazen. Ama yaratıyorum bir şekilde. :) Zaten askere gittiğimden beri 2 numara çevirdim sanırım (ev tel- Vodafone hattı).
Eğitimler biraz zorlayıcı. Sürünmediğimiz, yatmadığımız toprak parçası kalmadı. Dağın her yamacına yatmışlığımız var desem, herhalde abartmış olmam. :) Dersler, sporlar da cabası. En zevk aldığım kısım ise atışlar. Nazar değmesin ona, detaya girmiyorum. :) Az kalsın unutuyordum, bir de intikaller var tabi. Yürüyüşün dibine vurduk. :) Ama işin ilginci, ayak tabanı ve çantadan mütevellit omuz sızlaması dışında zerre yorgunluk yok. :) Şaka maka tam donanımlı asker olduk galiba. :P :) Bu kadar. :)

Genelde tüm gün boş boş oturan askerler, dönüşte efsane gibi anlatıyor askerliği. Her gün tankın içinde oturan çocuğu, ziyaretçi parkında tesadüfen gördüm. Babasına şehri kötülüyordu. :) Köyünü özlemiş dediğine göre. Peşinden, burda çok zor koşullar diye bir cümle çıktı ağzından ki içimden tek bir kelime geçirdim:"Yuhhh". Sırf şu bizim 3 ayı yaşasalar, demek ki bir destan yazacak adamlar. Yavaş atın be kardeşim. :)

Bu yazıyı da can sıkıntısından yazdım aslında. Bayağıdır tuhaf yazılar yazmıyordum, belki birazdan yazarım. :)

Görüşmek üzere.

DÜZENLENMİŞTİR!!..