24 Aralık 2011 Cumartesi

Postacılar Sokak, Taksim

Bu akşam biraz tarihi konuları ele alıyoruz ama olsun fena da olmadı bence. :)
Yazın tesadüfen öğrendiğim bir konuyu paylaşmak istedim. Taksim'deki Postacılar Sokağı bu seferki kahramanımız... Galatasaray Lisesi 300-400 metre geçiyoruz, yanılmıyorsam Hollanda Konsolosluğu'nun yanındaki sokak idi.
Bu sokak, Osmanlıların çöküş döneminde, azınlıkların kurduğu postaneleri ve hatta mahkemeleri barındırmaktaydı. Yani o dönem azınlıklar Osmanlıyı hiçe sayarak, kendi iletişim merkezleri ve yargı binalarını açmışlar! Osmanlılar çöküş sürecinde olduklarından buna ses çıkaramadılar. O isim de o dönemde konulmuş. Şu an bağımsız bir ülkedeyiz ama bu isim hala aynı. Sanırsam bilgisizlikten ötürü de hiçbir adım atılmamakta. O utanç dönemindeki isim hala bugün de kullanılmakta.

Nakiye Öğretmen

Geçen gün televizyonda öğrendiğim Nakiye Öğretmen'i, sizlerle de paylaşmak istedim. Hakikaten tarih diye bize öğretilen şeyler bambaşka. İşte şanlı Türk Tarihinden bir kesit: Nakiye Öğretmen dünyada ilk kez çocuk hakları mitingini düzenler ve kendi kaleme aldığı bildirgeyi, Taksim Cumhuriyet Anıtı önünde bir masaya çıkarak okur.
Yani dünyada bu hareketi başlatan atalarımızdır ancak medeniyeti nedense hep farklı yerlerde aramışız. Tarihimizi bilmediğimiz sürece daha çok bize demokrasi/insan hakları dersleri vermeye çalışırlar.

16 Aralık 2011 Cuma

Baz İstasyonları

Bu akşam herkesin fikir sahibi olduğu, bilse de bilmese de, bir konu hakkında birkaç satır yazmak istiyorum: Baz İstasyonları. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu yazanlardan etkilenmesin kimse, sorumluluk hiçbir zaman kabul etmem.

Mobil iletişimi sağlamak için baz istasyonları sayısı arttırılmak zorunda. Kapasite ve kapsama alanına göre bu sayı ilgili firmalar tarafından belirlenir. Bir baz istasyonu ortalama 1-5 km arasında hizmet verir. Bina çatılarında konuşlanır. Kliması, paratoneri, kabineti, anteni, kablosu ve direk/metal kulesiyle bir baz istasyonu her an her çatıda karşınıza çıkabilir. :)
Cep telefonundan gelen sinyal santrale, santralden gelen sinyal de cep telefonuna iletilir. Yani çift yönlü iletişim söz konusu. Bu sebeple baz istasyonunu gidip de şehrin tepesine kurmak, takdir edersiniz ki, çok mantıksız. Genelde öyle yerlere tv/radyo istasyonu kurulur(Eyfel Kulesi misali:)). Ancak baz istasyonu geriye sinyal de aldığından, daha uygun yerlere konmalıdır.

Tüm GSM şirketlerinin uyması gereken regülasyon kuralları vardır. Bu süreci BTK yönetmektedir. BTK ön izin mahiyetinde güvenlik sertifikası verir, baz istasyonu kurulumu için. Böylece baz istasyonunun en yakınına gitseniz bile sizi etkilemeyecek mesafeleri belirten güvenli alan kriterleri belirlenir.

Gelelim radyasyon meselesine. Radyasyon, "iyonlaştırıcı" ve "iyonlaştırıcı olmayan"olmak üzere ikiye ayrılır. İyonlaştırıcı olanlar hücrenin yapısını değiştirebilenlerdir. İyonlaştırıcı olmayanlar ise Radyo, tv, GSM vericileri gibi düşük frekanslarda vericilerdir.
Optimum şartlarda bir cep telefonunun emme oranı en fazla 1.5 w/kg'ye çıkar. İnsan beyni için alt limit 2 olduğundan aslında temelde sorun bu değildir. ama 1 derecelik ısı artışı emme oranını 4w/kg yaptırır. Yani asıl sorun ısıdır, telefon değildir.

Yazının başında da belirttiğim gibi, bunlar bildiklerimi paylaştığım birkaç satır sadece. Kimseyi bağlamaz, isteyen istediği bilgiye inanır veya kendi araştırır. :) Ukala bir cümle ile yazımı bitirmiş oldum.

Görüşmek üzere.

12 Aralık 2011 Pazartesi

"Demek ki Mühendisinin Adı.."

Başlıktaki söz bir kanalda yayınlanan bilgi yarışmasında Kenan Işık tarafından söylendi. Tesadüfen kanal değiştirirken rastladım. İlk yerli uçağımızı soruyordu soruda.. Ben de utanıyorum geç öğrenmekten ama şükürler olsun ki öğrenebildim. Hala öğrenemeyen insanlar var, behemehal onların da öğrenmesini istediğimden yazıyorum bu birkaç satırı. İlk yerli uçağımızın adı "Vecihi". Bu ismi eminim hepiniz benim gibi gülümseyerek hatırlıyorsunuz. Meşhur, Şener Şen'in Ankara Asfaltına Boeing indiren karakterinin adıdır bu.
Ve bu isim aslında asıl sahibinden ötürü önemlidir: Vecihi Hürkuş.
Kurtuluş Savaşının ilk uçuşlarını yapan ünlü Türk Pilotu. İlk sivil havacılığı(Hürkuş Hava Yolları) başlatan kişi. Harp yıllarında Rusların eline düşen ve oradan kaçan Türk Askeri. Bu ismi duyduğunuzda siz de artık bir kez daha düşünün derim. Bu kısım gurur kaynağımızdı. Şimdi de kahreden kısma gelelim.
Kendisine sürekli çıkarılan engeller ve yetersiz insanlar yüzünden yaptırılmayan işlerden ötürü kendisi borçlanmış ve kol saatini bile rehin vererek hayatta kalmaya çalışmıştır. Akabinde, bu devletin onurlu askerinin gazi maaşına haciz konulmuş! Cenazesi ise kızının yazdığı biyografiden okuduğumuz kadarıyla sahipsiz imiş.
Bu önemli şahsiyet, kaderin bir oyunu olarak, insanoğlunun aya çıkmak için uçtuğu tarih olan 16 Temmuz 1969 günü hayata gözlerini yummuştur. Rahmetle anıyoruz..

4 Aralık 2011 Pazar

Yunanlılarla Savaşmamışız Meğer(!)

Az önce Yılmaz Özdil'in yazısını okudum. İhsan Şener isimli bir şahıs "Yunanlılarla savaş olmadı, şehitliklerin hepsi temsili" deme cür'etinde bulunmuş. İzlemediğim için doğru olamaz diye internette gezindim ama birçok yerde aynı ifadeler geçiyor ve Ümit Özdağ(tartıştığı kişi) da yazısında belirtmiş bunu.
Eskisi gibi kendimi paralamıyorum çünkü aynı tas aynı hamam olacağına kesin olarak inandım. Bir adam çıkıyor ve İstiklal Harbinde şehit olan binlerce dedemizin aslında şehit olmadığını iddia edebiliyor. Şehitlikler de aslında yokmuş, yani dedenizi görmek için gittiğiniz yerde dedeniz yok aslında, sadece taş dikilmiş. Hani demiş olsa ki, kimin nerde yattığı belli değil, koyun koyuna hepsi bu topraklar için şehit oldu, anlayacağım. Savaşın bile olmadığını söyleme cesaretini kendinde buluyor. Tabi gazetelerin kaçı bunu manşet yaptı veya yapacak tahmin edersiniz. Bağımsız medya ya.
Boşverin şimdi bunu, Suriye bak biz geliyoruz(!), höööyt..
Mekanın cennet olsun Hasan Tahsin.

çArşı Van'da!

Beşiktaşımızın asi ruhu bir kez daha sosyal konularda ne kadar duyarlı olduğunu gösterdi. Toplanan yardımlar Van'daki depremzede kardeşlerimizi ulaştırıldı.







Eğer bir yarış olacaksa tribünler arasında, bu konularda yarış olmasını temenni ediyorum.
Bu da çArşı'ya yapılan çirkin ithamlar yüzünden arşivimden çıkardığım bir resim. Hangi maç olduğunu yazmamışım ama Oscar'lık Eboue'ye hediye olsun.

29 Kasım 2011 Salı

ORA 12546: TNS:Onay Reddedildi

Başlıktaki hatayı alan azınlıktaki şanslılardan biri olma şerefine nail oldum geçenlerde. :) Maalesef hiçbir detayı bilgi güvenliği kapsamında veremeyeceğim ama olayın özünden bahsetmek gerekirse, daha önceden statik IP ile sorunsuzca eriştiğim veritabanına erişememeye başladım. Ve tns:permission denied hatası fırlamaya başladı. Gerek statik IP'in tanımlamaları yapılmış, gerekse de ilgili yerlerden tüm izinler verilmişti. Ancak yine de hatayı aşamadım. Fakat hatanın sebebi Personal Firewall çıktı. McAfee sağolsun, bizi biraz uğraştırdı. :) Önce Personal Firewall özelliğini kapatmanız(disable Personal Firewall), ardından da gerekirse policy ayarlarınızı ilgili ekiplere yaptırmanız gerekmekte.
Görüşmek dileğiyle..

ShrewSoft VPN Hatası

Geçenlerde ShrewSoft'u makinama kurmak istediğimde "a corresponding inf file in the driver store could not be found" hatası aldım. Tabi inf dosyalarının altını üstüne getirdim ve hangi numarayı denediysem kurulumu gerçekleştiremedim. 3G Vınn ile denedim bu arada.
Sonradan aklıma kabloluda denemek geldi. Ve kablolu bağlantı ile denediğimde sorunsuz bir şekilde kurulumu gerçekleştirdim. Shrew'i daha önce kullanan birisi değilim, o yüzden neden böyle olduğu konusunda fikrim yok ama aynı hatayı alanların işine yarar belki.
Görüşürüz..

26 Kasım 2011 Cumartesi

Weblogic - J2EE

Eskiden BEA firmasının olan, Oracle'ın yeni silahı... Application Server'ların arasında en iyisi olarak gösterilmekte. Üzerinde çeşitli uygulamaların çalışmasına olanak veren bir Java uygulamasıdır en basit ifadeyle.

Dışarıdan baktığınızda tek bir process olarak görürsünüz ama içinde birçok uygulama barındırır.
Şimdi önce şu soruyu soralım kendimize: bir bilgiyi kendinde değil de, bir veritabanında tutmak istersem ne olur? Bilgiyi üzerimde tutsam, istek geldiğinde direkt veririm. Ama veritabanındaysa bilgi, birçok teknik detay gerekecek. Yani bir standartizasyon sorunu belirecek. Bu sorunu ortadan kaldırmak için J2EE standartları ortaya çıkmış. Şirket olarak bu standartın üzerine çıkabilirsiniz ama en azından bunları sağlamakla yükümlüsünüzdür.


Diyelim ki müşteriden istek geldi ve bize maç sonucunu sordu. Ama sen, application server olarak, bunu senin yerine başka biri yapsın istiyorsun. Tam tabiriyle herkese "iş çakmak" esastır. :) Veritabanına gitmesi için JDBC kullanıyorsun. Bu görevlendirme, az önce bahsettiğim, J2EE standardıdır. Yoksa bu işi kendin de yapabilirsin. JDBC'ye, Beşiktaş - Sarıyer maçının skorunu getir diyorsun. O da getiriyor. Sen de bunu göstermek için bir sayfa ayarlıyorsun ve skoru gösteriyorsun.
Ama sayfayı neden sen yapıyorsun? Onu da başkasına itelemek lazım. :) Bu iş için de, yine J2EE  standatı gereği, JSP'yi görevlendiriyorsun. JSP'ye, JDBC'nin getirdiği bilgiyi alıp sayfalamasını söylüyorsun.
Peki ama bunların bilgiyi getirtmesiyle neden uğraşıyorsun? Bir istek geldiğinde, birine o isteği ver. Kim ne yapar, nasıl yapar ilgilenme. İşte EJB de tam da bunun için var.
Ancak bunların nerede olduğunu, adresini bilmen lazım ki JNDI da bu iş için emrinize amade. :)

Yani en baştan kısaca toparlamak gerekirse.. :) İstek size geldi. Bu işi yapacak EJB'nin adını biliyorsunuz, tanıyorsun ama adresini bilmiyorsunuz. JNDI'dan adresini alıyorsunuz(JNDI'ı katalog gibi düşünebilirsiniz). İşi EJB'ye verdik. O da ilgili JDBC adresi için, JNDI'ın kapısını çalar ve o da JDBC'ye işi verir.

Buraya kadar tamam isek, şu soruyu soralım: istek direkt gelebiliyor mu? Tabi ki hayır. JAAS isimli bir diğer bileşen de güvenlik işlerini yürütmekte. İstek authenticator'a gidiyor. Authenticator da token var mı diye elinde bakar. Yoksa login gibi bir güvenlik işlemine yönlendiriyor. Login olunca, isteğin artık bir token'ı oluyor. Authenticator'a tekrar gidiyor ve bu kez içeri giriyor ve isteği size iletebiliyor.

Daha çok kavram var ama kısaca mimarisinden de bahsedeyim. Clientı en üstte düşünecek olur isek, arada DMZ bölgesi vardır(kimseye ait olmayan bölgedir bu; production ortamında clienttan korumak içindir). Araya web server da konabilir. Bu ilk kısma web katmanı denmekte. Akabinde, application server'ların bulunduğu App Server katmanı var. En altta da backend katmanı(db'nin olduğu) bulunmakta. Yani güvenlik amacıyla 3 katmanlı bir mimari tasarlanmış oldu. Application server birden fazla olabilir. Ama bunun için web server'ın sayısını da arttırmanız lazım. Tabi web server sayısı artınca, client'ın nereye gideceğini bilebilmesi için Load Balancer'ı da client'ın peşine yerleştirmeniz gerekir. :) Bunlar uzar gider. :)

Domain, proxy gibi kavramlar da var ama onlara belki diğer yazımda girerim, şimdilik bu yeterli.

Görüşürüz birazdan.

And the oscar goes to Eboue..

Malumunuz geçenlerde Beşiktaşımız gs ile oynadı ve maçı maalesef berabere bitirdi. Bu maçta tribünleri tahrik etmesi beklenen ilk isim Ayhan idi ancak durum çok farklıydı. Başta Oscar'lık performansı ile Eboue olmak üzere, Melo ve Engin gibi oyuncular(futbol mu yoksa sinema mı karar sizin) sürekli taraftarlar ile etkileşim halindeydi. Koro filmindeki müdürün dediği gibi: aksiyon-reaksiyon. :)
Tribünlerle bu kadar oynayınca da, keşke atılmasaydı desek de, ufak tefek cisimler atıldı. Ancak her sahada görebildiğimiz bu olayı Eboue adlı tiyatral yetenek oldukça abarttı. Ve bunca zamandır her türlü sosyal projeye destek vermiş, öncülük etmiş ve ırkçılık karşısında adeta son barikat olmuş Büyük Beşiktaş Taraftarına çirkin ithamlarda bulunulmaya çalışılmıştır. Tüm bu beyhude çabaların maksatlı olduğunu düşünmekteyim. Bu taraftar, İspanya'daki tipitipler Etoo'yu ıslıklayıp, maymun sesleri çıkardığında, Etoo için yürüyüş yapmış ve pankartlarla tepkisini ortaya koymuştur. Ferdinand'lar, Amokachi'ler, Madida'lar ve Nouma'lar yine bu tribünlerin hep en sevdiği isimler olmuştur. 
Bu mesnetsiz iddialara karşı İnönü'deki ilk maçta tepki gösterilecektir. Ve çeşitli organizasyonların yanısıra ilginç pankartlar da tribünleri süsleyecek. Çok hoş ve hazır olan bir pankartı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Oyuncularının tavrına ve taraflı medyanın tüm bu iğrenç haberlerine tepki göstermeyen galatasaray yönetimini de eshefle kınıyorum.

19 Kasım 2011 Cumartesi

We Don't Need No Education

Ülkemizdeki eğitim yapısını anlatması bakımından, bu resmi sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Biraz Uyu (Cem Adrian)

Zakkum'un yeni albümünü geçenlerde dinledim ve çok ilgimi çekmedi açıkçası. Ama bir şarkısı var ki öyle böyle değil. Anason'dan bahsetmiyorum, Biraz Uyu adlı parçayı kastediyorum. :)
Cem Adrian düeti şarkıyı dipten zirveye taşımış diyebilirim. :) Nakaratı dışında Cem'in okduğu bir yer var ki, öyle böyle değil. Şarkıyı açın ve direkt Cem Adrian'ın kısmına gelin derim. :D
Bahsettiğim kısım aynen şöyle:

Sadece çocukken uyanıksındır bunu bil
Herşeyin farkındasındır, her sese dönüp bakarsın
Büyümek, uyumak ve unutmak gibidir
Ve büyüklerin dediği gibi;
Uyuman gerekir büyümen için
Sağır ediyorsa sessizlik ve kör ediyorsa aydınlık
Sadece sana görünen ve kimseyi inandıramadığın bir hayalet gibi
Yanıbaşında otuyorsa yalnızlık bu gece
Hep aynı saatte kapını çalan bir düşman gibi bekliyorsa seni
Ve canına kast edecek bir kılıç gibi sallanıyorsa tepende
Unutabilmek için hepsini
Biraz uyu..

WebP Resim Formatı

Teknolojiden haberdarız diye geçinsek de, aslında bihaber olduğum gerçeği ile bir kez daha karşı karşıya kalmış bulunmaktayım. :) 2010'da duyurulan webp resim formatını az önce öğrenmiş bulunmaktayım. Benim gibi cahil arkadaşlar vardır diye bu kaydı girmeye karar verdim. :)

Efendim, WebP formatı; png formatından %28, jpek formatından %25-34 oranında daha az yer kaplıyormuş. Ben ölçmedim, Google Amcam söyledi, bkz. http://code.google.com/intl/tr-TR/speed/webp/docs/webp_lossless_alpha_study.html#results
Hatta alfa kanalı falan filan ölçümleri var da, o işlerden hiç anlamam, ilgili olanlar bakmak isterse yine verdiğim bağlantıya gidebilirler.
Bu minik şey sayfanızın yükünü de azaltır, sitelerinizde kullanmanızı tavsiye ederim.

Nasıl çalıştığını da bilmiyorum, ilgilenen olursa:
WebP uses predictive coding to encode an image, the same methodology used by the VP8 video codec to compress keyframes in videos. Predictive coding uses the values in neighboring blocks of pixels to predict the values in a block, and then encodes only the difference (residual) between the actual values and the prediction.
The residuals typically contain many zero values, which can be compressed much more effectively. The residuals are then transformed, quantized and entropy-coded as usual. WebP also uses variable block sizes.
A WebP file consists of VP8 image data, and a container based on RIFF. The standalone libwebp library serves as a reference implementation for the WebP specification and is available at this git repository and as a tarball .

Tahmin edeceğiniz üzere Chrome ile entegre ama IE ve Opera ile de çalışabilmekte gerekli pluginleri kurduğunuzda. Hayır, olay o kadar ileri gitmiş ki, png ve jpeg'den webp'ye dönüştüren yazılım bile varmış. :) Buyrun bu da bağlantısı: http://code.google.com/intl/tr-TR/speed/webp/download.html

Hemen denemesini yaptım ben de. :) Google'da görsel armaya gidip, Gelişmiş Arama Seçeneklerine tıkladığınızda, şu resmi görmüş olmalısınız:

İyi akşamlar herkese.

12 Kasım 2011 Cumartesi

Facebook'ta Kız Olmak :)

Yukarıdaki resim çok şey anlatıyor. :) Gerek facebook'un ülkemizde ve çoğu yerde hangi amaca hizmet ettiği, gerekse de insanların aslında olaya değil de farklı yönlere konsantre olduğu. :):) Hayır o denli yalakalık ve yavşama var ki, kızlar da kendilerini Victoria Secret mankeni sanarlar. :D:D
Daha komik ve "laf çarpıtıcı" cümleler var aklımda ama resim herşeyi özetliyor. :):)

5 Kasım 2011 Cumartesi

Arena?

Bu akşam dağınık yazıyorum ama ne zamandır paylaşmak istediğim bir konu vardı. Meşhur "arena" kelimesi. Malum, her yere bu isim verilir oldu artık. Allianz Arena, Beşiktaş Milangaz Arena, TT Arena falan filan... Bilenleriniz vardır ancak bilmeyen arkadaşlar için açıklayayım: arena latince bir kelimedir ve "kumluk" anlamına gelir birebir çeviri ile.
Arena kelimesinin kullanımı ise eski dönemlerden gelir ve gladyatörlerin dövüştüğü amfitiyatroların zeminine dökülen, asıl amacı kan emmek olan kumlardır. Sadece insanların değil; hayvan dövüşlerinde de bu amaçla kullanılmakta idi. Yani Arena'da insanlar ve hayvanlar öldürülürdü. Biz ise her yaptığımız yere bu takıyı koyuyoruz. Tahminimce yabancı kelime kullanma arzusu ve açlığından, yabancı hayranlığından, iç ezikliğini yabancı kelimelerle örtüp statüsünü yüksek gösterebileceğini düşünme gafletinden ileri gelmekte. Ama çok ilginç bir bakış açısı tabi..

Madrid Kilometre Sıfır Taşı

Madrid'in kilometre sıfır taşı oluyor imiş, yukarıda görmüş olduğunuz eser. Şehirlerin merkezine konan, bir yere olan uzaklığın, o noktayı sıfır noktası baz alarak, hesaplandığı eserlerdir bunlar. Malumunuz kilometre taşı dendiğinde akla gelen ilk yer Roma'dır. Ünlü Milliarium Aureum'u duymuşsunuzdur mutlaka. Akabinde bu yapıdan esinlenerek İstanbul'a da kilometre taşı yapılıştı. Bu taş hala şehrimizde mevcut ancak bunu bilen pek kişi yokmuş öğrendiğim kadarıyla. :) İşin komik yanı sürekli görülebilecek bir yerde aslında. Sultanahmet'te. :) Yerebatan Sarnıcı'nın kapısının hemen sol tarafında kalıyor. Eskiden görkemli bir yapı imiş ama maalesef günümüze ufacık bir taş parçası kalmış. Yine de muhafaza edilmesi görüşündeyim.

28 Ekim 2011 Cuma

Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun

Herkesin şimdiden 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını kutlarım. Ancak yarın, yayınlanan genelge ile törenler yapılmayacakmış. Bu konuda yazmasam herhalde içimde kalırdı. Öncelikle bazı şeyleri doğru algılayalım. 29 Ekim, Cumhuriyet Bayramıdır; eğlence falan değildir. Türkiye Cumhuriyeti'nin var oluşudur. Bunu anlamayan/bilmeyen/fırsattan istifade eden zeka geriliği yaşayan arkadaşlar kafasına yerleştirsin. Bu ülkede deprem için konserler yapılmıyor mu? Yine bu ülkede şov programları tam gaz sürmüyor mu?
Şimdi yarın elimize bayrağı alıp sokağa çıksak, biber gazı yer miyiz sizce? Bir de izinsiz gösteriden suçlanırız mazallah, belli mi olur.. Yıllar önce Son Kale diye bir film vardı. Mahkum edilen komutan, bazı aksiyonlarla cezaevi müdürünün tepkilerini ölçüyor, hamlelerini görmek istiyordu. Bu genelgede de Türk Milleti'nin reaksiyonu mu ölçülmeye çalışılmış anlamadım ama skandal bir karara imza atıldığını düşünüyorum. Böyle bir konuda bari partizanlığı bırakın. Hafızamı zorladım ama aklıma gelmedi, 17 Ağustos depreminde iptal edilmiş miydi? Onbinlerce vatandaşımız vefat etmişti..Çok doluyum ama yazmayacağım kendi sağlığım için, Allah akıl fikir ihsan etsin başka birşey demiyorum.

21 Ekim 2011 Cuma

Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl...

Bu konu hakkında fazla birşey yazamayacağım. Çünkü dilime ve klavyeme hakim olamayacağımı biliyorum. Çok değil, 3 ay önce yazmıştım bunu: http://gurkanalkan.blogspot.com/2011/07/maalesef-sehitler-de-oluyor.html
Maalesef o günden bugüne değişen hiçbir şey yok. Aylardır şehit veriyoruz ama Stalin'in tarihe geçmiş sözünü doğrularmışcasına şehit sayımız çok olunca tepki veriyoruz. Enteresan bir şekilde, çıkmaz yolda frenlerimiz patlamış gibi gidiyoruz. Bu olayların önüne geçmek için her alanda planlama yapılmalı ki en büyük devrim eğitim alanında olmalı. Sözü çok fazla uzatmayacağım, mekanları cennet olsun; Allah geride kalanlara sabır versin..

16 Ekim 2011 Pazar

Live Messenger Hatası:8100030d

Merhaba herkese,

Geçen haftalarda messenger'ı tekrar indirip makinama kurduğumda, başlıkta geçen hatayı aldım. Aklıma eski sürümün kırıntıları kalmış olabileceği geldiğinden, bazı araçlarla temizlik yaptım ancak yine de girme teşebbüsüm başarısızlıkla sonuçlandı. Çözümü öğrendim, gecikmeli olsa da burada da paylaşmak istedim.

Başlat-Çalıştır- regedit yazıp enter'a basın.
HKEY_CURRENT_USER\Software\Microsoft\Windows live contacts\Database sekmesine gidin.

Sağ taraftaki listeden:
C:\Users\Kullanıcı Adınız\Contacts\Eposta Adresiniz
C:\Users\Kullanıcı Adınız\Contacts\Eposta Adresiniz\shadow

Girmeye çalıştığınız adresinize ait üstteki iki değeri silin. Ardından makinayı yeniden başlatın. Sorun çözülmüş olmalı. Farklı yöntemleri olan arkadaşların da önerilerini bekleriz.

Görüşürüz..

7 Ekim 2011 Cuma

Efsaneler Ölmez

Kör ölür badem gözlü olur hesabı, gidenin ardından methiyeler düzmeye bayılırız ama bu seferki çok başka. Onu diğerlerinden ayıran birçok özelliği var. Hayatı boyunca üretti. Herkesin saygı duyacağı cinsten bir şekilde yaptı bunu. Sürekli alay konusu olan fikirleri, evinin garajında büyük bir firmanın temelini oluşturuyor olacaktı. Tek başına değildi belki, Wozniak gibi önemli bir yol arkadaşı vardı. Ancak tasarladıkları, yaptıkları o kadar muhteşem ki, insanın nutku tutuluyor. Lafı çok uzatmaya gerek yok, hakkında çok popüler bir tweet var: gökten 3 elma düşer; biri yasak olan Hz. Adem'in, diğeri Newton'ın kafasına düşen, sonuncusu da Steve Jobs'ındı. Toprağı bol olsun.

17 Eylül 2011 Cumartesi

Les Choristes (Koro)

7 yıl önce gösterime giren bu film ile tanışmam bugüne kısmetmiş ancak hala şaşkınlığım sürmekte çünkü bir müzik ancak bu kadar etkileyici olabilir. Müziği filmin önüne geçmiş diyeceğim ama zaten müziğin gücünü gösteren bir film olduğundan dolayı, amacına ulaşmış görünüyor. Filme geleceğim ama cidden ne yapın edin, film müziklerini edinin, ben birazdan nette arayacağım. Bruno Coulais imzalı bir çoğu.

Film eski Fransa'da katı disiplin altında eğitilmeye çalışan çocukları konu edinmiş.Clement Mathieu adındaki bir müzik öğretmeninin bu gidişattan rahatsız olması ve müziğin gücüyle bunu değiştirmeye çalışmasını anlatmıştır. Bu konuda çokça film olmasından, zayıf bulanlar vardı filmi. Bunu diyenleri umursamayın çünkü bizdeki örnekleri, hep kocaman tipleri öğrenci yapıp, minik öğrenci havası yaratma şeklinde idi. Burada bildiğiniz çocuklardan kurulu bir kadro var ki bu da samimiyeti ve etkiyi kat be kat arttırmış.

Her kaliteli film gibi, Les Choristes filminin de can alıcı yerleri vardı. Mathieu'nun okuldan kovulma sahnesi başı çekiyor. Çocuklarla vedalaşması yasaklanmış olan Mathieu'nün, okuldan çıkarken miniklerin kağıtlara onun için yazılar yazması ve onları aşağı, yola doğru fırlatması çok hoştu. Ve tabi ki akabinde boyları yetmediği için pencereden sadece elleri görünerek ona el salladıkları sahne.. Muhteşem bir andı. :)

Bu yazıyı burada kesiyorum ve film müziklerini almak için nette gezintiye çıkıyorum. :)

7 Eylül 2011 Çarşamba

Google'da Değişim Sürüyor!

Google'ın daha önce başta Labs olmak üzere bazı uygulamaları geliştirme dışında bıraktığını konuşmuştuk. Malum, teknoloji dünyası sürekli kendini yeniliyor ve değişiyor. Büyük şirketler de kendilerini yeni gereksinimlere göre düzenliyor. Bu kapsamda, Google'ın birkaç uygulamayı daha yakında kapatacağı haberini almış bulunmaktayız. En önemlisi, bence tabi, Google Desktop artık olmayacak. Bunun dışında image labeler, Google Pack, Maps API for Flash vs. gibi uygulamalar da yolcu. :)

Her şeyi kullanmadım ama Google Desktop'ın anısı var o kadar. :) Yeni çıkan işletim sistemlerinin birçok eklenti, özellike ve gadget'larından çok daha seviyordum bu güzel uygulamayı. :) Ancak takdir edersiniz ki artık cloud teknolojisiyle birlikte web tarafına kayan bir depolama modası var. :) Ki Cloud'un artık yeni bir silah olduğunu düşünecek olur isek, bence zamanlama açısından mükemmel bir karar. 14 Eylül'e kadar indirme bağlantısı aktif ancak 14 Eylül'den sonra artık indirme şansınız kalmayacak -tabi resmi siteyi kastediyorum, yoksa indirmek isteyeni kim tutabilir:) -

Görüşmek üzere

1 Eylül 2011 Perşembe

Zafer Bayramı

Zafer Bayramında yazma şansım olmadı. Herkesin öncelikle 30 Ağustos Zafer Bayramını, ardından Ramazan Bayramını kutlarım. Şimdi niye önce Zafer Bayramı yazdın, diye atlayan sazan çok olacaktır. :) Herhalde o kadar kafası çalışıyordur bu arkadaşların: ulusal kurtuluş yolu, Başkomutanlık Meydan Muhaberesi, bağımsızlığa giden zafer.. Anladınız siz onu. :)

Efendim, bu görüntüyü nette gördüm ve hakikaten üzüldüm. Trabzon imiş. Şehri duyunca üzümtüm ikiye katlandı, Trabzon her zaman milli kimliğiyle öne çıkan bir şehrimizdri. İçimde hala Trabzon olmadığına dair bir umut var, umarım yanlış haberdir..
Konunun özü, birileri hedefine ulaşıyor zamanla. Bakın o şenlik havasından eser yok.

Dönemin Adliye Nazırı Ali Rüştü şöyle diyor:’Bu ordu bizim ordumuz sayılır. Yunan ordusunun başarısı için dua ediniz!’ (Peyam-ı Sabah, 12 Temmuz 1920, F.R. Atay, Eski Saat: T. Bıyıkoğlu, Atatürk Anadolu’da; Gizli Celse Zabıtları, 4.c.)

Ali Kemal ise şunları söyleyecekti:"Türkler istiklale layık değiller, daha uzun süre büyük devletlerden birinin himayesi altında yetişmesi gerekir"

Rıza Tevfik ise şöyle saçmalıyordu:"Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz etmek küstahlıktır!"

Ordunun o dönemki sivil, Türk düşmanları aklıma geldi. O zaman da ordu dağıtılmış ve tamamen yok edilmek isteniyordu. Konuyu daha da deşersem siyasi yazıya döner, o yüzden Allah herkese akıl ihsan etsin diyorum.

Go home Wenger :)

Seneler önce İngiltere'de bir maç. Beşiktaşımız, İnönü'de devirdiği Liverpool karşısında ağır bir yenilgi alarak maçı 8-0 kaybetmişti. Bir önceki gün evinde Slavia Prag'ı 7-0 yenen Arsenal çalıştırıcısı Arsene Wenger şöyle diyordu:"Platini'yi anlıyorum. Amacı Şampiyonlar Ligi'ni tüm Avrupa'ya yaymak ama bu karar, maçların bazılarını anlamsız hale getirecek. Geçtiğimiz günlerde Slavia Prag'ı 7-0 yendik. Liverpool da Beşiktaş'ı 8-0 mağlup etti. Güçsüz takımlara şans verilirse, Şampiyonlar Ligi'nin ne bir anlamı ne de bir önemi kalır".
Ancak ne komiktir ki, son maçlar oynanmadan puan durumu şöyle idi: Porto 8, Liverpool 7, Marsilya 7, Beşiktaş 6. Son maç Porto ile oynanacaktı ve Beşiktaşımızın grubu lider tamamlaması söz konusu idi. Ancak bu densiz ifadeler Beşiktaş taraftarlarının aklına kazındı. Ve malumunuz keser de sap da çok pis döndü ve Manchester United, bu densiz adama acı bir ders verdi ki yukarıdaki resimde herşeyi görmektesiniz. :)

Demek ki herkes haddini bilecekmiş, böyle aşağı alırlar adamı.:D Portekizli çalıştırıcı Mourinho'nun kendisi hakkında sarf ettiği sözler aklımıza geliyor tabi hemen:"Çocuk bakıcılığı yapmaktan takımını şampiyon yapamıyor" :) Ve son olarak kendilerine kümede kalma yolunda başarılar dileyerek, hazırlığı süren bir pankart ile uğurlamak istiyorum: "There is no place for weak teams in premier league" :)

19 Ağustos 2011 Cuma

Guernica

Dünyanın gözü önündeki bir katliamın adıdır Guernica. İspanya'nın Guernica köyünün, Alman uçakları tarafından, yeni teknolojilerini test etmek için, bombalandığı o korkunç saldırı.. Ne yazıktır ki tüm dünyanın görmek ve hatırlamak istemediği de bir katliamdır.

Kimilerine göre Franco'nun izniyle, kimilerine göre de Franco'nun bilgisi dışında yapılmış bir saldırı. Ancak Hitler-Franco yakınlaşması ve Franco'nun baskıcı yönetimi, ilk ihtimali güçlendiren maddeler.

Ancak tıpkı Hocalı katliamı gibi, Guernica da yok edilmeye çalışılan, üstü örtülen dramlardan bir tanesidir. Fakat Picasso bu kıyıma tepkisiz kalamaz ve bu köyün adını taşıyan, belki de en ünlü eseri, El Guernica'yı yapar.
Resmin yorumlama safhası beni aşar. :) Sadece birkaç figürü çıkarabilmekteyim. Üstteki insan gözü/güneş formundaki simge, bu olayların tüm dünyanın gözü önünde olduğunu gösteriyor gibi. Boğa figüründe kararsızım açıkçası. İspanya'nın da buna seyirci kalması gibi de yorumlanacağı gibi, Boğa'nın öfkesini düşünecek olursak, faşizmi de simgeliyor olabilir. Sol taraftaki figür feryat eden birisi görünmekte ki bu da Bilheres'in Pieta'sını andırmakta(Hz. İsa'yı kollarında tutan Meryem Ana). Halkın feryadı olarak yorumlanabilir. Yerde yatan adam ise savaşmış ve yenik düşmüştür ama tam olarak kimi kastetmiş fikrim yok. Belki de o dönemi yakından bilen arkadaşlar yardımcı olabilir.


Tablo şu an Madrid'de sergilenmekte. İlham aldığı Bask topraklarına hala ulaşmış değil ve pek de ulaşacak gibi durmuyor.

Sonra görüşürüz.

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Charles Bridge, Prag

Bir Prag'dır tutturduk gidiyoruz. :) Bu sefer Karl Köprüsü (Charles Bridge) konuğumuz. :)

1700'lerin ortasına kadar Vlatava nehri üzerindeki tek köprüdür. İlk hali böyle değildir. Sebebi tamamen duygusal: parasızlık. :) Ardından Avusturya işgalinde, Avusturyalılar tarafından, 30 kadar heykel yaptırılıyor. En ünlüsü ise Aziz John Nepomuk heykelidir. Neden ünlü olduğuna gelecek olursak.. :)

Dönemin kraliçesi, Nepomuk'a günah çıkarmaya gelir. Bu hadise Kral'ın kulağına gider ve Kral, rahibi huzuruna çağırır. Kraliçe'nin anlattıklarını öğrenmek ister. Ancak John Nepomuk bunu anlatmayır reddeder. Kral da kendisini, bugün heykelinin bulunduğu noktadan, denize attırır. Denize düşerken, rivayet odur ki, bir hale olduğu söylenir. Bu da heykelinin yapılma sebebi imiş.
Nepomuk sadece bunlardan bir tanesi, köprü üzerinde gerçek Ortaçağ motifleri görülmekte...

Sonra görüşürüz.

UNION vs UNION ALL

Performanslı sorgu yazma endişesi taşıyanlar zaten neden bahsedeceğimi anlamışlardır. :) Çok artistik bir girizgah oldu. :D

Bu ikisi ne yapar, kısaca bahsedersek, iki sorgudan(veya daha çok) dönen sonuç kümelerini birleştirirler. Ancak çok önemli bir farkla..UNION, iki sorgudan dönen kayıtları birleştirirken, duplicate kayıt varsa, yani her iki sorgudan dönen aynı eleman varsa, bunlardan birini eler. Yani bir nevi SELECT DISTINCT yapar.
UNION ALL ise geleni gideni alır. :) Seçici değildir, tüm elemanları birleştirir, duplicate endişesi taşımaz.

Hemen basit bir örnekle açıklayalım. Management Studio'yu açmaya üşendiğimden, burada yazacağım, parse ettiğinizde ufak tefek hataları düzeltirsiniz artık. :)

ErkekIsımleri tablosunda şu elemanlar olsun=Ali, Veli, Deniz
KızIsımleri tablosunda da şu eelmanlar olsun=Ayşe, Fatma, Deniz

select * from ErkekIsımleri
union all
select * from KızIsımleri
--Dönen sonuç kümesi şöyle olacaktır=Ali, Veli, Deniz, Ayşe, Fatma, Deniz

select * from ErkekIsımleri
union
select * from KızIsımleri
--Dönen sonuç kümesi şöyle olacaktır=Ali, Veli, Deniz, Ayşe, Fatma
Gördüğünüz gibi, UNION yaptığımda, Deniz elemanı her iki tabloda da olduğundan, tek bir tanesini aldı. Ancak UNION ALL yaptığımızda, her ikisini de aldı.

Şimdi UNION ALL "kaka", gibi bir imaj uyandırmış olmayalım. :)  Aksine, eğer duplicate endişesi taşımıyorsanız, UNION ALL kullanın. Çünkü distinct işlemi, execution plan'da da göreceğiniz üzere ekstra maliyet getirecek ve sorgunun yükünü arttırarak, performansı düşürecektir. Eğer mümkünse UNION ALL tercih edilmeli. Kendimi nedense seyirciyi terse yatırmış yönetmen gibi hissettim bir an. :P :)

Saçmalamaya başlamadan bu kaydı da burada sonlandırmış olayım. :)

SQL İpucu

Bugün oldukça önemli olan ancak pek de dikkat edilmeyen/bilinmeyen bir konu hakkında kısa bilgi vereceğim.
NULL alanlar ile Gruplama Fonksiyonları arasındaki ilişkiden bahsedeceğim.

NULL, yani değer girilmemiş alanlar. Gruplama fonksiyonları, NULL alanları değerlendirmeye katmaz. Konunun özü aslında bu. :) Örneğin:

select min(ücret) from personel;


yazdığınızda size girilen alanlar arasından en küçüğünü döndürecektir. Girilmemiş alanları göz önüne almaz. Tabi böyle bir durumla karşılaşmamak istiyorsanız, NOT NULL constraint'ini koyabilirsiniz.

Daha acı tecrübe olarak şu örneği vereyim:

select count(*) from personel;

select count(ücret) from personel;

Bu iki ifade birbirinden FARKLIDIR! İlk ifade, personel tablosundaki tüm satırların sayısını bize döndürür. Ancak ikinci ifade bize "ücret" kolonundaki satır sayısını döndürür, NULL alanlar HARİÇ! Yani ücreti girilmemiş personel(ler) varsa, bu iki sorgudan dönen sayı farklı olacaktır. Bu ayrıma dikkat etmek gerek. :)

2 Ağustos 2011 Salı

Orloj

Bu akşam tarihi bir yapıttan bahsetmek istiyorum. Prag şehrinin en önemli simgelerinden biri: Orloj astronomik saati! Bu saat zamanın çok ilerisinde bir buluş idi ve yapıldığında Avrupa'nın en önemli hadisesi haline geldi.

Yapanlar Avrupa'nın her yerinden övgüler aldı ve ülkelerine davet edildi. Ancak bu saatin yapılması emrini veren kral, bunu yedirememiş ve saati yapanların gözlerine mil çekmiş.Bu saat güneş dünya ve ay'ın konumlarını göstermesi kadar, birçok özelliğiyle de önemlidir.

Öncelikle her saat başı Hz. İsa'nın 12 havarisi saatin üstündeki pencereden görünür. İnsanlar bunu izlemek için saatin çevresinde büyük kalabalıklar oluşturur. Bir ayin kıvamında..
Saatin 4 üstte -  4 altta olmak üzere 8 heykelciği vardır. Üstteki heykelcikler insanlara neler yapmamaları gerektiğini söylerken, alttakiler ise neler yapmaları gerektiğini belirtir. Yapıldığı dönemin de Ortaçağ olduğunu düşününce, insanlara dikte edilmesini anlamak daha kolay olacaktır.
Üstteki kuklalar kısaca şöyle: en baştaki kuklanın elinde ayna var ve kendine bakar. Kibirli olmayın mesajı verilmiş. Yanındakinin ise elinde altın torbası var. Açgözlü olmamayı öğütler. Diğeri ise iskelettir ve hayatı boşa harcamamayı öğütler. Sonuncu heykelin Türk'e benzetildiği söylentisi var. Elinde mandolin gibi bir müzik aleti var. Alemciliği, zevki temsil eder ve bunların yapılmaması öğütlenir.

Alttakiler ise tam tersi: bilime, astronomiye önem ver vs öğütlemektedir. Detaylarını öğrenemedim bu 4 heykelciğin.

Sonra görüşürüz..

22 Temmuz 2011 Cuma

Pal Sokağı Çocukları

Neuer vs Ultras

Neuer'in transferinden resmen nefret eden Bayern Münih taraftarlarından bir pankart. :) Borges'de gördüm tesadüfen. Şöyle diyor:"Ne kadar kurtarış yaparsan yap, seni bu formayla asla kabul etmeyeceğiz"

Google Search: Bunu mu Demek İstediniz..

Dün gördüm bu özelliği. Google'da arama yaptığınızda, aramanızın yanlış olduğunu veya daha az popüler olduğunu gören Google, "Bunu mu demek istediniz:" deyip alternatif önerisini sunardı. Üst üste iki kapanma haberinden sonra, "bu özellik de mi artık yok" sanmayın. :) Bu özellik hala var ve geliştirildi. :) Artık birden çok sonuç öneriyor. Şimdilik henüz yolun başında, çünkü 2 kelimede zor yakaladım. :D Türkçe'de hiç bulamadım, muhtemelen şimdilik sadece Google.com'da aktif. Eğer yerli Google'da yakaladığınız kelime olursa, benimle de paylaşın lütfen.

Sonra görüşürüz.

21 Temmuz 2011 Perşembe

Google Directory out Dmoz in

Bu akşam kapatmalardan açıldı konularımız. :) Türkçenin katline şahitlik ettiğiniz girizgahdan sonra, konumuza geçelim= Google Directory de kapandı! Google Search kadar eski olan bu uygulama, artık geçerliliğini kaybetmişti bence de. Milenyumun başında, arama teknolojisi pek de iyi değildi, malumunuz. O dönemde Yahoo Directory ile web için çok değerli bir kaynak iken, şimdilerde sayısız web sitesinin bulunduğu bir ortamda, dizin mantığı ne kadar geçerli, orası tartışılır.
Kararı olumlu bulduğumu belirtiyor ve Dmoz'a destek verme olgunluğunu gösterdiği için kutluyorum. Gerçi Directory alanına bir dışkaynak desteğiyle girdiklerini düşününce, yapılması gereken bir hareketti.

Kendi deyimleriyle konuyu bitiriyorum:"We believe that Web Search is the fastest way to find the information you need on the web". Katılıyorum. :D

Google Labs Dükkanı Kapatıyor..

Dün Google bir açıklama yapmış ve Google Labs'ın kapatılacağını duyurmuş. Mevcut popüler(Gmail Labs gibi) ürünlere geliştirme ve desteklerin süreceğini de belirterek, artık yeni fikirlerin ve geliştirmelerin bu platformda yapılmayacağını duyurmuşlar. Zaten Gmail Labs'ın aktif bir kullanıcısı olarak, kaldırılmasına en çok tepki gösterenlerden biri olurdum herhalde. :)
Larry Amcam artık asıl işlerine daha çok odaklanmak istediklerini belirtmiş. Her alana girip de bunu söylemeleri tuhaf olsa da, geçenlerde Google Video ve Google Health'i de sonlandırdıklarını düşününce, bu konuda kararlı oldukları görülüyor.

Günah çıkarmaya çalışan bir velet tarzında olan bu açıklama için sizleri şöyle alalım=http://googleblog.blogspot.com/2011/07/more-wood-behind-fewer-arrows.html

Birçok başarılı projenin Labs'tan çıktığını düşününce, yazık olduğunu düşünüyorum. Bekleyelim görelim..

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Siz de Engellenebilirsiniz!



Başlığı "her insan bir engelli adayıdır" şeklinde verecektim ama bazıları bu cümleyi soğuk ve ürkütücü bulduğundan, bu şekilde yazdım. Ülkemizin belki de en büyük meselelerinden biri ancak en görmezden gelinenlerinden de biri.. Engelli vatandaşlarımız.. Hepimizin engelli eşi dostu vardır. Onlarla olan iletişiminize hiç dikkat etmiş miydiniz? Maalesef birçokları sanki uzaydan gelmiş muamelesi yapıyor ve tuhaf, sanki çok içi burkulmuş edalarıyla bakışlar fırlatıyor. Düşünsenize insanların sürekli bu şekilde size baktığını.. Rahatsız olmaz mısınız? Maalesef kendim de dahil, çoğumuzda bu bilinç yok. Bunu toplumsal kültürümüzün bir eksikliği olarak da görebiliriz belki. Örneğin engellilerle iletişim, davranış şekilleri hususunda milli eğitim müfredatına ders koyan ülkeler var. Neden bizim de bu yönde bir çalışmamız yok, merak ediyorum.
Öyle iğrenç haberler okudum ki engeller hakkında. En meşhuru, bir bakanın "gözlerin görmediği halde iş verdik, daha ne istiyorsun" demesiydi.. Veya duraklarda engellilere tahammülsüzlük. Ya da sizin oy kullanmanıza gerek yok diyen aşağı tipler... Bunları gördükçe, bu konuya acilen eğilmemiz gerektiğini görüyorum. Umarım siyasilerin de çalışmaları vardır.

Geçenlerde bir bayan milletvekilinin mecliste yemin töreni esnasındaki haberlerini görmüşsünüzdür. İşte o haberler, bu konuda nasıl cahil ve gerizekalı olduğumuzun kanıtı. Neler yazılmıştı:"Protezi göründü; yazık kadına;resimler için tıklayın;tüzük değişmeli".. Kıyamet koptu resmen. Oysa arada kendisine yöneltilen mikrofona söylediklerinin haber değeri taşıdığını kimse düşünmemişti. Şöyle demiş hanımefendi:"Protezimin görünmesi beni hiç rahatsız etmiyor. Bacağımı göstermekten çekineceğim tek durum şu olabilir: Karşımda bacağı olmayan, parası olmadığı için protez taktıramayan birini gördüğümde çekinirim, üzülürüm".
Medyaya, tabiri caizse, kapağı takmış. :) Engelli vatandaşlar herhangi bir ayrım istemediği gibi, herhangi bir sınıfsal kategoriye de ayırmıyorlar kendilerini, birçoklarının aksine.. Tek istedikleri, hayatlarındaki engellerin kalkması için bazı iyileştirmeler. En basitinden bugün sağlıklı insanlar bile kaldırımda yürümezken, siz engellilerin nasıl zorlanacağını düşünemezsiniz ki..

Az kalsın unutuyordum, yukarıdaki 9 dakikalık kısa filmde, tüm bu olaylar çok güzel anlatılmış, tesadüfen gördüm. Mutlaka izleyin derim.

Maalesef Şehitler de Ölüyor..

Başlık yanlış anlaşılmasın, manevi anlamda yazmadım onu, sadece tepki anlamında yazdım ki, yazıyı okuyunca az çok anlayacaksınız.

Yeni bir olay gibi yazılıp çiziliyor ama yıllardır devam ediyor ve hatta geçen hafta da yanlış hatırlamıyorsam 7 şehit verdik. Ancak toplu olmayınca, yankı uyandırmadı kamuoyunda nedense! Bu sorun, olay yazmakla bitmez, o yüzden kısa kısa bazı yönlerini ele alalım.

Öncelikle sanal bir millet olmuşuz, bu kesinleşti. Gösterdiğimiz tepkiler, yazılan galeyana getirici bir cümleyi "beğen"mek veyahut hüzünlü/kahramanvari bir videoyu izlemek/izlettirmek. İşte Türk Milletinin artık verdiği tepki şekli. Orduya dil uzatanları koruyacaksın, okuyacaksın, destek vereceksin.. Sonra sokaklarda içi pek de dolu olmayan nutuklar atacaksın. Samimi geliyor mu sizlere? Lafla peynir gemisi yürüseydi..


13 eve ateş düşmüş, sözde medya işi gücü bırakmış, askerler kötü yönetildi diyor. Dışarda komutan kalmadığından olabilir mi acaba? Hani orduyu yönetmesi gereken komutanlar? Yargı sürecindeki konular hakkında yazmak da istemiyorum ama sizlere kendinize sormanız için sorular yöneltiyorum... Her alanda dalga dalga operasyon var. Olmasın, yapılmasın vs demiyoruz tabi ki.. Aksine varsa bir sorun kökünden çözülmeli.. Ancak.. Dalgası bol operasyonların milletin zihninde oluşturduğu karmaşa ve uyuşma ile arada çok pis kazıklanabiliriz, aman dikkat! Bu ifade bende bir teori olarak kalsın, anlamayan da kendini çok kasmasın, sadece süreçte kendini korusun.

Bir yazar yazmıştı, bir namazlık saltanatları var diye.. Hakikaten de öyle.. Sonrasında hepsi unutuluyor maalesef ve ateş düştüğü yeri yakıyor sadece. Bu kardeşlerimiz anılmadıkça, unutuldukça da böyle kara haberler almaya devam ediyoruz.

Son bir konuya değinmek istiyorum, konumuzla alakalı.. Geçen caz konserinde bir tatsızlık yaşanmış. Seyirciler Aynur Doğan'ın Türkçe şarkı söylememesine tepki vermişler. Şehitlerin kanı daha kurumadı gibi ifadeler kullanılmış.. Şimdi kimse kusura bakmasın ama madem şehitlerin kanı daha kurumadı, olay daha çok taze, senin o konserde ne işin var? Diyorum ya, samimiyet yok diye, neresinden tutsak bu böyle.. Şehidim var diyorsun, konsere eğlenmeye gidiyorsun, şizofrenik bir davranış, kendi içinde çelişiyor. (Bunlar şahsi görüşlerim, beğenmeyen arkadaşlar terbiyesizce postalar atmasın, okumam bile.)
Ve bu davranış çok tehlikelidir. Ne zamanki her sakallıyı hoca, her Ulu Önder'imizin rozetini takanı Atatürkçü, her Doğuluyu terörist görmezsek, ancak o zaman adam oluruz. Yoksa bu devran böyle sürer maalesef. Allah ülkemizi bu tip sahtekarlardan korusun diyor, şehitlere Allah'tan rahmet diliyorum.

Birazdan görüşürüz.

24 Haziran 2011 Cuma

"Hektor'un Öcünü Aldım!"

Merhaba arkadaşlar,

Ne zamandır tarihi bir konuyu birlikte ele almıyorduk. Bugün Ulu Önder'imizin söylediği önemli bir cümleden bahsedeceğiz. Tarihte varlığı tartışılan ancak kaynaklar gösterilerek neredeyse doğrulanan bir cümledir bu: "Hektor'un öcünü aldım"

Az çok herkesin duymuşluğu vardır bu konuyu. Ben yine de kısaca bir toparlamak istiyorum. Hektor, Truvalı bir komutandır. Hatta Truva filminde Brad Pitt'le(Aşil) savaşıp ölen rol, işte bu komutanı anlatıyor. Haliyle kafalarda belirecek soru şu: Truvalı komutanın intikamını biz neden alıyoruz ve nasıl bir intikam oluyor bu? :) Montaigne denemelerinde Truvalıların Türk olduğu söylenir. Hatta Fatih Sultan Mehmet'in ağzından Papa'ya yazılan bir mektubun içeriği paylaşılır ve şöyle der:"Hem İtalyanlar(tabi o dönem kastedilen hangi devlet ise) hem de biz Troyalıların soyundanız, neden bize düşman olduklarına şaşıyorum. Greek'lere karşı Hektor'un öcünü almak benim kadar onlara da düşer.." diye devam eder. Ayrıca HC'nin "Tarih Türkler'de Başlar" kitabında da bu konuya atıfta bulunulmuştur. Başa dönecek olursak, Yunanlıların da bu tezi destekler nitelikte bir hamlelerini görmekteyiz. Mondros'un imzalandığı zırhlı geminin adı da Agamemnon'dur. Yani Aşil'in ordusunu yöneten Kral Agamemnon'un adı.. Bu sebepleri göz önüne aldığımızda bu cümlenin söylenmesi kuvvetle muhtemeldir ki Ulu Önder'imizin tarih bilgisini yaptıklarından, Nutuk'tan ve vecizelerinden rahatlıkla anlayabilirsiniz.

Sonra görüşürüz.

Kaynaklar: Üç Büyük Adam - Montaigne
İşgal ve Direniş - Hulki Cevizoğlu
Tarih Türkler'de Başlar - Hulki Cevizoğlu

Vah Basın Vah Bölüm 3

Bir de tutarsızlık örneği verelim. :) Bu seferki kahramanımız ise HaberTürk.

21 Haziran sabahı yapılan haber: http://www.htspor.com/galatasaray/haber/641496-reyes-bitti-drogba-sirada

Kısaca şöyle diyor:G.Saray, A.Madrid ile bonservisi için anlaştığı oyunculardan Reyes'in de transferini bitirdi. Bugün ya da yarın İstanbul’a gelecek yıldız ile yıllığı 3 milyon Euro’dan 4 senelik sözleşme yapılacak! Galatasarayın Madrid kulübü ile bonservisleri konusunda anlaşmaya vardığı üç yıldız oyuncudan Çek stoper Ujfaulsi’den sonra İspanyol yıldız Jose Antonio Reyes ile de kesin olarak anlaşmaya varıldı.

Gördüğünüz üzere son derece kat'i ifadeler kullanılmış. İhtimal vs vermeden direkt bitti denmiş.

21 Haziran akşamı yapılan haber: http://www.htspor.com/galatasaray/haber/641772-atletico-madridden-reyes-aciklamasi

Kısaca şöyle diyor :İspanya'nın Atletico Madrid Kulübü, resmi internet sitesinden yaptığı açıklamada, futbolcusu Reyes'in gelecek sezon takımda kalacağını duyurdu.

Çok sallama haber görmüştük ama aynı gün içinde, sabahı ayrı akşamı ayrı böyle de haber yapılmaz ki.. Hangisi olursa "biz demiştik" diyecekler. :D  İki ihtimale de hazırlar. Gazetecilik budur işte. :D

Çok malzeme var elimde ama yeter şimdilik.:)

Vah Basın Vah Bölüm 2

Daha önce burada bir Viki faciasını sizlerle paylaşmıştım. Şimdi sıkı durun, ikincisi geliyor. Mete Serdar Çoban :)
Bu kardeşimiz hakkında yapılan haberleri paylaşalım:
”Ajansspor : İşte sol ayaklı Türk Maicon ”
http://www.ajansspor.com/futbol/ingiltere/h/20100226/iste_sol_ayakli_turk_maicon.html?ref=flas

”Hürriyet : Real Madrid’ de ki 4. Türk ”
http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/17980339.asp
”Zaman : Mete Sedar Çoban Türkiye’ye göz kırpıyor ”
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1021628

”Dogan haber ajansı : Real Mete’yi istiyor ”
http://www.dha.com.tr/real-madrid-mete-serdar-cobani-transfer-etmek-istiyor-flashaber_164383.html
ekşi sözluk.com :
http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=mete%20serdar%20%C3%A7oban
mysporx.com :
http://my.sporx.com/blog_print.php?id=6960
futbolmedyası.com  :
http://www.futbolmedyasi.com/2011/05/mourinhonun-son-gozdesi/

Sporbugün.com :
http://spor.bugun.com.tr/spor-haber/157973-real-madrid-e-4-turk-haberi.aspx

Turksports.net :
http://www.turksports.net/detay_basket.asp?tablo=166&kat=2776
sporhaberleriniz.com :
http://www.sporhaberleriniz.com/real-madride-4.turk-mete-serdar-coban-7611h.htm
uzmanx.com :
http://www.uzmanx.com/haber/ozel-dosyalar/mete-serdar-coban-kimdir-real-madride-transfer-olan-mete-serdar-cobanin-hayati-ve-kariyeri.html

Buraya kadar herşey normal geldi, öyle değil mi? Şimdi asıl bombaya gelelim: bu arkadaş hayatı boyunca topa bile dokunmamış. :D  http://www.sosyalmedyahaber.com/sanal-futbolcuya-sok-sorusturma/

Genç kardeşimiz tamamen sanal dünyada yarattığı söylentiler ve yazılarla kendini meşhur etmiştir. Ve haberi sadece oturduğu yerden indiren, başka deyişle servis edilmesine alışmış medyamız, sazan gibi olaya atlamış ve tarihi bir skandala imzasını atmıştır. :)
Televizyondaki haber bültenlerinin gözünden olaya bakmayı öğrenen, dizilerden tarih öğrenmeye çalışan, evlenme programlarından "elektrik alan" yüce milletimiz... Alkışlıyorum. :)

25 Haziran 2005

Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto Che Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya..

17 Haziran 2011 Cuma

İşletim Sistemlerinde Kaynak Paylaşımı

İşletim sistemlerinde iki tür kaynak vardır.
1.Preemptable Resource
2.Nonpreemptable Resource

Preemptable Resource'da, herhangi bir anda bazı process'lerden kaynağı zorla alabilirsiniz. Örneğin yazıcıların hafızalarını düşünün.A process'i yazıcıyı alıkoyabilir, ardından B de alıkoyabilir ve gönderilen kuyruğa girer. Karmaşık işlemler yaptırılabilir.
Nonpreemptable'da ise işlem başlayınca bir process'ten alıp diğerine veremezsiniz. CD Writer ya da scanner'ı düşünebilirsiniz. A process'i belli bir anda scanner'ı kullanmak isteyebilir. İşin bir kısmını yaptıktan sonra, gelen bilgiyi CD'ye kaydetmek isteyebilir. Ancak scanner B process'ine tahsis edilmiştir. A process'i sleep moduna geçer ve bekler. Tabi B process'i de scanner'ı beklerse, geçmiş olsun, nur topu gibi bir deadlock'ımız olur. :)

Son olarak bir kaynağı kullanmak için kullanılan adımları belirtelim. Üç aşamada gerçekleşir:
1.Process istekte bulunur
2.Process kaynağı kullanır
3.Process kaynağı bırakır. :)
Önemli birşey bekleyenleri hayal kırıklığına uğratan 3 madde oldu sanırım. :D
Process istekte bulunduğunda, işletim sistemi vermezse ne olabilir peki? İşletim sistemi process'i bloke edebilir. Veyahut hata kodu ile kaynağı kullanamayacağını söyleyebilir.


Birazdan görüşürüz.

16 Haziran 2011 Perşembe

Uyumluluk vs Koyunluk

Bugün farklı bir konu hakkında bir iki satır yazacağım. Arasında ince bir çizgi olan veyahut belki de birbirlerini perdeleyen, aslında çakışan iki kavram: uyumlu olmak/koyun olmak.

Küçük yaşlarda zihinlere enjekte edilmeye başlanır: "aman çocuğum ona karışma, sularına git" vs vs Gerçekten insanın uyumlu olması böyle birşey midir? Uyumlu olmak iki ya da daha fazla kişinin kendi kişiliklerini ortaya koymaları sonucu ortaya çıkan kesişim kümesidir. Uyumlu olmak, karşındakine hoş görünmek veya ondan tepki görmemek için onun, istemediği halde, dediklerini/yaptıklarını/uygulamalarını onaylamak değildir. Bu "koyunluğun" tarifidir.

Toplumumuzda bazı basmakalıplar vardır: etliye sütlüye karışmaz,  mülayim.. diye gider bu tarif. İşte bu tepkisiz, fikirsiz mankafalığın tarifidir. Çünkü bu insanların belli düzenleri vardır ve kendi düzenlerini bozmak istemezler. Varolan düzeni tek gerçek edinirler ve onu sorgulamayı ve ona başkaldırmayı akıllarına dahi getirmezler. "Şunları yaparsan iyi, bunları yaparsan kötü" diye dayatır düzen. Yönetenler de keza aynı şekilde bir ödül bir de ceza sistemi belirler ve siz sadece makinanın dişlisi olursunuz.İşime bakarım, koyver gitsin anlayışı hakim kılınır. İşte bu uyumluluk DEĞİLDİR. Bu şey, biat etmekle eşdeğerdir. Düşünün bir, normal olarak görülen bir fikrin aksini iddia edenler nelerle karşılaşır. Direkt başı ezilmeye yeltenilir. Aslında biraz düşündüğünüzde bu modelin ne olduğunu anlayacaksınız, ben yazmak istemiyorum.

Akşam vakti aklıma takıldı, konuyu uzattıysam affola. :) sonra görüşürüz.

13 Haziran 2011 Pazartesi

Konser

Programda değişiklik olmadıysa 1 hafta sonra Amy Winehouse konseri var. Gidilir mi; gidilir-di. "Di" diyorum çünkü sesine gösterdiğim saygıyı, özel hayatını gördükçe kaybediyorum. Özel hayatın gizliliği esastır belki, hatta bana ne özel hayatından, icrasına bakmak lazım ama bilemiyorum, ayrı tutamıyorum nedense. Alkolik bir resimle bu ses uyuşmuyor pek. :) Hani Till Lindeman elinde votkayla konser verse, daha bir galeyana gelirsin belki, eşlik edersin şarkıya, tarzına uygun. Amy bu haliyle, kimlik bunalımı yaşayan ergen gibi. :D

Ve tabi ki bu kararı almamı sağlayan diğer ses ise Adele. :) Çakma Amy diye türlü atıflarda bulunuldu ancak şunu kesin olarak söyleyebilirim ki çok daha iyi bir ses. Set Fire to the Rain'i bir söyleyişi var ki veyahut Hometown Glory'yi.. :) Tiz sesler arasında nasıl bir geçiştir öyle. Dinlemediyseniz kesinlikle edinin bir yerlerden. :)

Ana konuyu yine saptırdım, bilet kaldıysa Maçka'da ayın 20'sinde konser. ;)

SNMP vs CORBA

Merhaba arkadaşlar,

Eski işimden kalma bir bilgi paylaşmak istedim, nostalji mahiyetinde. SNMP ve CORBA'nın tercih edilme sebeplerine çok kısa değineceğim. SNMP, hızın önemli olduğu yerlerde önem kazanır. Verinin gelip gelmediğini umursamaz bile. :) CORBA ise tam tersi, veri önem kazanmakta. Veri gelmezse, mesaj gönderir ve gelmeyen verileri ister. CORBA'da farklı makinalardan farklı dillerde nesneler alınıyor ve herbiri için "handshake" işlemi yapılıyor(benim dili bu, seninki şu veyahut bende private var, sende yok gibi). O yüzden CORBA ile veri transferi oldukça uzun sürer.

Bu küçük kayıt ile eski günleri yad etmiş olduk, birazdan görüşürüz. :)

8 Haziran 2011 Çarşamba

IPv6'ya Hazır mısınız?

Malumunuz Google uzun zamandır IPv6'ya geçiş için istekli ve bu yönde çalışmalarına hız vermiş durumda. IPv6'ya bağlatınızın hazır olup olmadığını test etmeniz için bir site açmış: http://ipv6test.google.com/
Benim sonucum aşağıda. :)
Olumsuz bir sonuç görmeniz de olası, deneyin bakalım. :)

Anonymous=Operation Turkey

Merhaba arkadaşlar,

Yoğunluktan dolayı uzun zamandır siteye uğrayamıyordum. Ancak ilginç bir haberi sizlerle paylaşmak istedim. Duymuş olanlarınız vardır Anonymous adındaki "black-hat" bilgisayar kullanıcıları, yarın bazı kuruluşlara siber saldırı düzenleyebilir. Böyle bir haber düştü ancak sitelerine erişimde sıkıntı var, bizzat okuyamadım. Şimdi doğruluğu vs bir kenara, yapabilirler mi soruları var. Kısa cevap vereyim, yapabilirler. :) Sizler bilinmeyen bir epostayı açtığınızda, bir yazılım indirdiğinizde veyahut sahte formlara bilgilerinizi girdiğinizde, hiç farkında olmadan başka bir makinanın oyuncağı oluyorsunuz ki, bu "zombie" muhabbeti de böyle birşey. Saldırı yapıldığında sizin makinanızdan da yararlanılıyor böylece. Siz ister destek verin, ister vermeyin. Ruhunuz duymaz. :)
Hepsi bir kenara da e-devlet için eyvah diyorum. :) Zaten normal şartlarda bile sürekli hata basan bir yapısı vardı, şimdi tümüyle kaybedebiliriz. Bilgileri de çaldırırlarsa, şenliğe gelin o zaman. Seçim arefesinde hükümet götürür vallahi. :D    O yüzden bir süreliğine kesinti bekliyorum ama fazlası olursa nasıl cevap verilecek, bekleyelim ve görelim. :)

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Sami Yen Arazisi Doğal Park Olmalı!

Yarın(29.05.2011) saat 11'de, Şişli Cami önünden Ali Sami Yen'e kadar yürüyüş gerçekleştirilecektir. İlgilenenlere duyurulur.

Mediation Devices

Merhaba herkese,

Sizlere kısaca Mediation Cihazlarından bahsetmek istiyorum. Bir "mediation device", telekom ağında, farklı kaynaklardan bilgileri alır ve standart bir formata sokar, en basit anlatımıyla. Faturalama sistemleri için kullanılır genelde bu cihazlar. Bu cihazı kaldırdığınızda, önemi anlaşılır çünkü tonla formatta veri gelir sisteminize. Ama sisteminizin dili bunları anlayamaz. Anlayacağı şekle sokan mediation cihazlarıdır.
Örneğin switch'ler üretildikleri firmaya özel bir formatta yollarlar verilerini. Keza burda daha önce anlattığım VAS'ı da düşünün. Gelen birçok formattaki veri dışarıya CDR(Call Detail Records) adını verdiğimiz formatta çıkar. Bu format da faturalama sistemlerinizin anladığı şekildir. Peki ne var bu CDR'ın içinde, kısaca ona da değinelim: kimi aradağınız ve sizin kim olduğunuz; arama zamanı ve konuşma bilgisi; arama türü ve detayları; ID'si diyebilirim. CDR çok çok önemlidir, ona şu an giremem.

Birazdan görüşürüz.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Siteyle İlgili

Merhaba arkadaşlar,

Siteyle ilgili kısa bir yazı yazmak istiyorum. İsmi lazım değil bir sitede ygs ve internette sansür hakkında yazılan yazılara ağır ithamlarda bulunulmuş. Birkaç site de referans alınmış. Bu olaylar hakkında tepki gösterenlere oy avcısı, cahil, iktidar karşıtı vs gibi ithamlarda bulunmuş.

YGS hakkında Ali Demir bile itiraf gibi açıklamalarda bulundu, asıl bu arkadaşlar neyin peşinde? Biz hakim görüş gibi asalım keselim demedik, layıkıyla istifa etsin dedik. Bu sınav sonucundan sonra 2 kız çocuğu intihar etti, bilmem takip etti mi bu lafları eden arkadaşlar... Taksitlerle, binbir zorluklarla çocuklarını dershanelere gönderen ailelerin emekleri ne oldu peki? Öyle her tepkiyi oy davasına çevirmek, aslında bu arkadaşların gerçek amacını ortaya koyar. Ve tabi ki de olaylara ideolojik yaklaştığını...

Gelelim sansüre. Sansür sağlam başladı. Sonra açıklamalarla yalanlandı vs vs. Son haliyle DNS bile çare olamayacak yasaklara. İnsanları bilgisizlikle suçlamadan, bence TİB'in açıkladığı paketi(en azından şimdiki hali böyle) iyice incelesinler. Siz ücretsiz bir şekilde, istediğiniz filtreyi koyabilirken, bunu şimdi devlet zoruyla yapacaksınız. Bu özgürlük ve demokrasi ile bağdaşıyorsa, bu ithamlarda bulunan arkadaşlara lafım yok.


İnsanların yazdıklarının birbirleriyle çelişmesi ne kötü.. Bunu kabul etmeyerek, yanlış da olsa sürdürmeleri de ne acı...

22 Mayıs 2011 Pazar

Herkes Gider mi?

Ne zamandır şarkı sözleri paylaşmıyordum sizlerle. Her önüne geleni zaten paylaşmam, rahat olun. :) En son Cem Adrian'dan çok sevdiğim bir şarkıyı burda yazmıştım. Kısmet, yine Cem'den bir şarkı geliyor: Herkes gider mi.. Bu adamın sesini/tarzını beğenmeyenlere hala şaştığımı arada belirtmek istiyorum. :) Adam şarkıları büyütüyor resmen, şarkı içinde kendiyle düet yapıyor, daha ne olsun. :)
Lafı uzatmayayım, Kayıp Çocuk Masalları'ndan bir parça yine. Düetteki Aylin'i tanıtmama gerek yok sanırım. ;)

Sessiz bir gece, yorgun adımlarım
Hiç haberi yok gibi, ıslak kaldırımların
Kimse görmüyor mu? Kimse duymuyor mu?
Durup önünde kalbinin, kimse durdurmuyor mu?

Herkes gider mi? Herkes gider mi?
Söyle bana küçük adam, her şey biter mi?
Çok erken değil mi? Erken değil mi?
Söyle bana küçük adam, herkes gider mi?

Elinde cennetin kayıp haritası
Kalbinde hazineler, yüzünde anahtarı
Kimse görmüyor, kimse bilmiyor
Ve sen hâlâ üşüyorsun..

Herkes gider mi? Herkes gider mi?
Söyle bana küçük adam, her şey biter mi?
Çok erken değil mi? Erken değil mi?
Söyle bana küçük adam, herkes gider mi?

Hala yalnız mısın?
Sadece özgür.
Peki mutsuz?
Sadece alışmış.
Peki ya aşık?
Sadece eksik.

Peki ya sen?
Hâlâ bekliyor musun?
Beklemek, şimdi hiç duymayan birine,
Dünyanın en güzel şarkısını söylemek kadar anlamsız.
Peki ya umut?
Umut, şimdi hiç görmeyen birine,
Gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız.

Herkes gider mi? Herkes gider mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam
Çok erken değil mi? Erken değil mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam

Yağmur diner mi? Yağmur diner mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam
Herkes gider mi? Herkes gider mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam
Çok erken değil mi? Erken değil mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam
Yağmur diner mi? Yağmur diner mi?
Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam...

Vah Basın Vah

Yıllardır hep düşünürdüm. Malum spor gazeteleri hep nasıl bu kadar abartabiliyor diye. Bu ülkede Ronaldinho ağzından yazılar mı yazılmadı; Maradona uçağa binip gelirken, eşi fikir değiştirdi gibi uçuk senaryolar mı yazılmadı..Neler neler.. Sebebini sonra anladım. Tiraj, reklam kaygısı, sahiplerinin ilgili takımlarda yöneticilik yapması...
Hiç aklıma gelmezdi, gazetecilerin bu kadar cahil olabilecekleri. Hele hele spor bölümündekilerin. Geçen gün Lig TV'de Altan Tanrıkulu bir bomba patlattı ki, tepki veremedim. Feci derecede komik ama aynı oranda da üzücü. "Kallström galatasaray'da gözüküyor ama daha bildirilmedi transferi. Bunlar hep resmi kayıtlardır, Wikipedia'daki. Buraya(Wikipedia) geçtiğine göre Kallström'ü galatasaray aldı demektir." :)
Hadi Altan Bey bilmiyor(onu mazur bile gördüm:D). Hiçbiri mi alakalı değil konuyla arkadaş. :) Biri Kallström hakkında bilgiler veriyor, sunucu ilk kez bizde der gibi flaş haber geçiyor falan. :) Az önce bir arkadaş değiştirmiş bilgilerini, Türkiye U-21 milli takımında oynuyor diye. :D Keşke program esnasında bunu yapsaymış; acaba Altan Tanrıkulu ve arkadaşları ne tepki verecekti:"Bir dakika, Kallström Türk Statüsünde oynayacakkkkk":D:D

Viki nedir, ne değildir.. Hadi bu da ev ödevi olsun. Resmi kayıt olarak Viki'yi görenleri 0-6 yaş grubundaki internet kullanıcılarına havale ediyorum. Cidden biliyorlardır. :D

Düzenleme: Bağlantıyı vermeyi unutmuşum. :) Buyrun efendim:  http://www.youtube.com/watch?v=BheVgGBf6aU

Google Subdomain'i Ve Picasa Hatası

Merhaba arkadaşlar,

Nette gezinirken rastladım, Google'ın profile syafasına yönlenen bir subdomain'i varmış:https://plusone.google.com
Buraya tıkladığınızda Google Profile sayfasına yönleniyorsunuz. Bu subdomain'in varlığından haberdar değildim. Daha önce +1 uygulaması ile ilgili bir yazı yazmıştım. Plus one(+1) ile ilgili bir subdomain olacağı isminden belli ve muhtemelen de Google Profile ile ilişkilendirilecek.

Buraya kadar herşey iyi, güzel, hoş.. Ama bu subdomain'den profilime girdiğimde, Picasa sekmesinde, "Profilinize PicasaWeb sekmesi ekleyin" seçeneğine tıkladım ve aşağıdaki hatayı aldım.

Hayallerim yıkıldı. :P :) Google'dan da böyle bir ekran görecek miydim, yazık yazık. :) Hep iyi yönleriyle andığımız Google'a yakışmıyor bu sayfa. :)
Olması gereken sayfa, veya şöyle diyeyim, Google Profile'dan girdğimde çıkan sayfa aşağıdaki gibi:
Vardır bir açıklamaları diyor ve araştırmalarıma devam ediyorum. :)

20 Mayıs 2011 Cuma

İzmir Geri Kalmış :)

Adamım Ertuğrul Günay son bombasını patlatmış yine:"İzmir'deki bu geri kalmışlığı herkes görecektir ve bu geri kalmışlığı aşmak için bizimle işbirliği yapacaktır" :)

Tamam arkadaş, anladık, İzmir'den adaysın da, İzmir'den oy istemek için, İzmir'e "3 harfli" atmak zorunda değilsin ki. :) Neyse en azından "Gavur" falan dememiş. :) Ama cidden komik. Geri kalmış dediği İzmir, tur bindirmiş olmasın sakın. :) Siz de gerinizde kaldığını sanmışsınızdır. :)

Neyse şimdi, birazdan görüşürüz. :)

Uzak Makinaya Dosya Kopyalama

Kısa bir ipucu vermek istiyorum. Aslında bu ipucunu kendime veriyorum, geçen gün nerden yapıyordum diye, abartısız, 10 dk aradım durdum.Efendim remote desktop'ta çalışmanız gerektiğinde bazen remote makina ile kendi makinanız arasında dosya transferi yapmanız gerekebilir. Varsayılan olarak dosya transferi yapamazsınız. Bu özelliği aktifleştirmeniz gerekmekte. Bunu yapmak için önce Başlattan, mstsc yazıp remote desktop connection'ı açın. Ya da artistliğe gerek yok, direkt remote desktop'ı bulun ve tıklayarak açın. :)

Yukarıdaki gibi, veya buna benzer, bir ekran çıkar. Hemen alt köşede "Options(Seçenekler)"a tıklayalım. Ve alttaki gibi bir ekran bizi karşılasın.
Gelen ekranda, Local Resources sekmesine gidilir. Resimde gidilmişi var. :P
Hemen 3ncü groupbox'ta, Local Devices and Resources(Yerel Sürücüler ve Kaynaklar), More(Daha Fazlası:D) seçilir. Ve aşağıdaki gibi bir ekran gelir.
Gelen ekranda Drives(Sürücüler) kutucuğu işaretsizdir. O kutucuğa işaret koyarsanız, artık dosya transferi yapabilirsiniz.

Yakışmadı Ertuğrul Sağlam

Geçen gün Beşiktaşlı bildiğimiz Ertuğrul Sağlam kendisine hiç yakışmayan bir açıklama yaptı:"Beşiktaş'ın G.Antepspor maçında yabancıları oynatmama olayının takdirini kamaoyuna bırakıyorum"
Ne demek şimdi bu? Beşiktaş, Bursaspor 3ncü olmasın diye G.Antep maçına yatıyor mu demek istedi? Yoksa gerçekten masumca düşünüp Beşiktaş'ın hedefi olmadığını mı kastetti.. Kendi rakipleri sanki şampiyonluğa oynuyor da, Beşiktaş'a dil uzatmış. Bu açıklamalarının takdirini ben de kamuoyuna bırakıyorum.

Sayın Mete Düren'in de ifade ettiği gibi Beşiktaş'ın kadro tercihine laf etmek Ertuğrul Sağlam'ın haddine değil. Ve lafı gediğine koyan cümlesi:"Ligdeki sıralamayı ve dolayısıyla Avrupa kupalarına katılma şeklini belirleyecek olan faktör, Sayın Sağlam'ın ileri sürdüğü gibi Beşiktaş'ın yabancıları veya kadrosu değil, Bursaspor'un kendi kadrosu ve bu maçta ortaya koyacakları performanstır."

Sayın Düren'den ikinci şahane cevap:"Bursaspor'un olası bir başarısızlığını yeniden Beşiktaş'a maletmek gibi, sportif açıdan son derece yanlış olmaktan öte, sosyal açıdan da son derece tehlikeli bir harekette bulunmuştur."

Mete Bey'in ifadelerinin üstüne yazmak ne kadar doğru bilemiyorum ama hep "Adam gibi Adam" diye desteklediğimiz Ertuğrul Sağlam, daha geçen hafta şehirdeki infiali görmedi galiba. Niye ortamı geriyorsun, neden Beşiktaşımızı hedef gösteriyorsun.. Amacın ne senin cidden?

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Müzik & Teknoloji Dünyası

Tekrar merhaba,

Birazdan Beşiktaşımızın maçı var, o yüzden çok detay/teknik konular paylaşmayacağım. Hem müzik hem de teknoloji dünyasından kısa haberler aktarmak istiyorum.

Önce müzikten başlayalım. Yüksek Sadakat grubu Eurovision Şarkı Yarışmasında yarı finalden elendi. Aman aman aman.. :) Sosyal medya tozunu atmış ortalığın. :) Şarkıdan girmişler, kıyafetten çıkmışlar. Şarkı vasat dediğimizde, "ayyyyyy çok güzel şarkıııııııı, live it up-shake it up" vs yorumlarda bulunanlar bile, elendikten sonra Yüksek Sadakat'a sallamış. :) Şarkının kötü olduğunu anlamak için illa yabancı -burası önemli, yerliyi önemsemezler pek- birilerinin onayı mı şart? :) Hiçbir Türk motifi görülmemiş gecede.. :) Türk Eğitim Sistemi katledilirken neredeydiniz tosuncuklar? :) Konu sapmasın, velhasıl kelam, şarkı finale çıkmaya bile yetmedi. Egemen Bağış ise AB ile elenmemizi bile bağdaştırabilmiş. Yanılmıyorsam başmüzakereci kendisi. Bayağı bir zorlamış ama kendini. :) Bu şarkı yarışmasının siyasi olduğunu sağır sultan duydu. Verilen oyların nasıl olduğunu görmeyen yok. Neyi yarıştırıyoruz anlamıyorum. Madem katılacağız, bırakın amatör gruplar falan çıksın, bu kadar abartmanın lüzumu var mı ki.. Karşı tarafın ne olduğu az çok belli. Hatırlar mısınız bir Gülseren faciası gördü bu ülke. :) Şarkı falan söylemedi, rimirimimleyley tarzı mırıldandı ve o şeyle finale çıktı. :) Varın yarışmanın işleyişini siz düşünün. Şarkıcılar da reklamını yapmak için gidiyor, onları da anlıyorum ama boşverin be.. :)

Geçelim teknoloji dünyasına. Geçen gün nihayet Firefox 4.0.1'i kurdum makinama. Ama bir konu var ki çok zorluyor beni. Bir bağlantıya sağ tıkladığımda "Yeni Sekmede Aç" seçeneği ikinci sıradaydı. Şimdi onu ilk sıraya almışlar. En azından Türkçe sürümü öyle. Yeni sekme diye sürekli yeni bir pencere açıyorum. Sıyırmam yakındır. :) İnşallah değiştirirler ve eskisi gibi olur. Alışkanlıklarımı görmezden gelirlerse, Chrome'a geçerim, hiç acımam. :P :)

Diğer haber ise bir dedikodu konumunda şimdilik. Resmi açıklama varsa, beni de haberdar ederseniz sevinirim. Söylentilere göre Microsoft, Windows 8 hakkında bilgi sızdıran iki çalışanını kovdu! Denilenlere göre biri Rusya'dan diğeri ise Redmond'danmış bu arkadaşların. Bizler de MyDigitalLife forumundaki Canouna kullanıcısının yalancısıyız. :) Yakında kokusu çıkar zaten.

Sonra görüşürüz.

Şimdi Reklamlar

Merhaba herkese,

Farklı bir konu hakkında kısa bir yazı yazmak istiyorum. Reklam nasıl yapılır, nasıl yapılmalıdır gibi şeyler tartışmaya açıktır. Ancak Anadolu Sigorta'nın iki reklamı var ki süper ötesi. :)
İlk reklamı sadece sabah işe giderken serviste dinledim. Şöyle bir diyalog geçiyor baba ile oğul arasında(birebir kelimeler doğru olmayabilir)
oğul: baba piramitler çöktü yaa..
baba: üzülme oğlum, ben sana daha güzelini yaparım. :)
Tabi dış ses yapıştırıyor hemen:"Babanız Firavun değilse, Anadolu Sigorta'ya gelin."
Süper deyince beklenti yükselmiştir belki ama baba-oğul diyalogu çok hoşuma gitti. Ebeveynlerin koruyucu kanatlarını derinden hissettiren ve elbette hatırlatan bir reklam olmuş. :)

İkincisi ise cidden güldüren cinsten: Sincap Necmi. :)  İzlemediyseniz netten bulun ve izleyin derim. :)
-"O alarm çalsın be abi, o alarm eğlence, oynuyoruz biz"
-"Ne olduuu? Arabam gittiiiii, arabam gittiiiiiiii.. Ne olduuuuuuuuuuuu?"

Bu iki cümle muhteşem olmuş. İkincisinde arabası çalınan kişinin taklidini de yapıyor size. :)

Reklamın böylesi makbul derim ben. Görüşürüz birazdan.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Şıh :)

Selam arkadaşlar,

Geriye doğru şöyle bir baktığımızda filimler eski tadından uzak. Buna birçok sebep gösterebilirsiniz. Ancak temel sebep şudur: eskiden çok güzel kadrolarla, senaryonun komikliğine, olayların mizahi ele alnışına gülerdik. Yani bizi güldüren de düşündüren de olayın kendisi idi. Şimdi ise bir komedyeni başrol oyuncusu yapıp, kişisel performansa göre kalite belirliyoruz. Bu da haliyle başarısız ve sığ yapımlar ortaya koyuyor. Türk Sinemasının komedi dalındaki en iyi erkek oyuncularından Şener Şen'in muhteşem bir sahnesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Tam da seçim dönemine uygun bir görüntü. Kaçırmayın derim. :)

8 Mayıs 2011 Pazar

Doodle 4 Google

Orijinal ismini paylaştım, yoksa benim tarzım olmayan bir başlık söz konusu. :) Ailemizin şirketi Google küçük çocuklar arasında güzel bir reklam yolu bulmuş. :) Her önemli gün için yerel sayfalarında yaptığı "doodle"ları bilirsiniz. Yani Google resmini şekilli, cafcaflı yaparlar, o günün anlam ve önemine uygun olarak. Google da Amerika'da belli yaş gruplarındaki çocuklar için doodle yarışması düzenlemiş. Ve gelen birçok doodle arasından 40 tane finalist belirlemiş. http://www.google.com/doodle4google/vote.html adresinden her yaş grubu için bir oy kullanabilirsiniz.Bazıları çok kasmış kendini ama masumca çizilen güzel resimler var. Arada sosyal mesaj veren "veletler" yok değil. :)

Sizin için bir getirisi olmayabilir ama kazanan doodle'ın sahibi çocuğa 15000$ burs verilecek ve okuluna bilgisayar labı yapmak için de 25000$'lık yardım yapılacak. 13 Mayıs gecesine kadar oy verebilirsiniz. 19 Mayıs'da kazanan açıklanıyor. 20'sinde ise google.com'un doodle'ı olacak bu şanslı resim. :)

Sonra görüşürüz.

Pana Şampiyon

Az önce biten Turkish Airlines EuroLeague final maçını, Maccabi'yi 78-70 yenen Panathinaikos kazandı. Maçı baştan sona üstün götürdüler ama maç 3 dk kala kopmuşken, öyle basit hatalar yaptılar ki, son 10 saniyeye kadar "acaba" dedirttiler herkese. Maçla ilgili teknik analiz falan olmayacak. :) Ancak Diamantidis için bir iki cümle yazmak istiyorum. Tartışmasız, Avrupa'nın en iyi oyuncusu konumunda. Faal oyunculardan en tuttuğum adamları sıralasam, ilk sırada Novitzki yer alır, ikinci sırada da Diamantidis gelir. Savunması olağanüstü, asistleri muhteşem, şutu zaten var. Papaloukas'ın pabucunu dama atmış bir oyuncu benim gözümde. Bu başarılarından ötürü Pana'yı kutluyorum; ayrıca bu galibiyeti de Spanoulis'e armağan etmek istiyorum. :)

3 Mayıs 2011 Salı

Demokrasi Çok Yaşa:22 Ağustos

Hani son yıllarda bir klişemiz var ya. Çok demokratikleştik, şahane olduk, kıvama geldik. :) Hakikaten de kıvama geldik. BTK yeni bir bomba daha patlatmış. Geçenlerde yasaklı kelimelerle kendini aşan kurum, bu sefer büyük sürprizi açıkladı. Artık istediğin siteye öyle elini kolunu sallayarak giremezsin. Devlet Baba bu siteyi beğenmedim, kaka bu derse, o site kakadır, giremezsin. Teşebbüs mü ettin, çok ağır cezalar alırsın. Demokrasi bunu gerektirir ne yaparsın(!).

Dört koldan taarruz bu olsa gerek. Demokrasi diyoruz, ses çıkaranı indiriyoruz; demokrasi diyoruz, gireceğimiz sitelere kadar belirlettiriyoruz; demokrasi diyoruz, yiyeceğimize karıştırıyoruz(gdo vs); demokrasi diyoruz, Taksim'de insan müsveddelerinin Atamızın büstüne saldırılarını izliyoruz... Hakikaten biz ne demokratik bir ülke olduk ya.

Şimdi sazanlar atlar, standart paketler var yaaeee diye... Standart paket var ama devlet babamız bir siteye erişimi yasaklarsa, DNS de fayda etmiyor bu paket kapsamında. Giremiyorsun artık. Yakında Çin gibi internet kafeden veya evden de adam toplanırsa Voltran'ı oluşturmuş olurlar. Artık Voltran'ın neresi olursunuz, o da sizin kısmetiniz.

Vay be, herkes tek tip olacak demek ki. Tek düşünce, tek ses... Platon'un ütopyasına rakip olabilecek düzeyde bir ütopya. Gerçi artık ütopya falan denemez, bayağı gerçek.

Biraz düşününce aslında bir senaryo oluştu kafamda. Şimdi yasaklarla biz internete giremiyoruz. Kitaplar toplatılıyor, okursan Silivriye atarım seni diyorlar, istediğimizi okuyamıyoruz. Evet bunun tek bir açıklaması olabilir: 3 çocuk! Yani okumayın, nete girmeyin ve çocuk yapın. Bu dahiyane projeye saygı gösterin cak cak bağıracağınıza.

Zaten tonla filtre var, kullanmak isteyen bunu kullanıyor pekala. Bunu dayatmanın anlamı ne? Benim hangi siteye gireceğimi sen neden belirliyorsun, benim yerime düşünüyorsun, ben geri zekalı mıyım?

Beyin fırtınası yaptım gene. Şifrelerle bazılarına torpil yapılırken, alttan alta "boşuna çalışıyorsunuz" mesajı verilen çocuklara, bir de interneti yasaklayın. Süper bir salaklaştırma projesi. Samimi söylüyorum, şaka değil bu. Mantıklı tek açıklaması budur. Eyvah düşündüm, suç , ağır suç.. Birileri benim yerime düşünürdü halbuki. Suç işledim, acaba ne kadar ceza ödeyeceğim?? Ağzımı bozacağım şimdi durduk yere, bir gidin lan.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Gmail Arka Plan Resmi

Gmail'de uzunca bir süredir birçok temayı kullanabiliyorduk malumunuz. Ancak kullanıcıların bu özelliğin kişiselleşmesi yönündeki çağrılarına kayıtsız kalamayan Gmail Labs, arka plan için istenilen renklerde fonlar oluşturmanıza olanak sağlamış ve daha da önemlisi makinanızdaki resmi gmail arka planı yapmanıza olanak sağlamış. Ayarlar'a girdiğinizde, Temalar sekmesini açın. "Kendi temanızı oluşturun" seçeneğine girin ve rengarenk dünyayla tanışın. Açılan ekranda, nesnelerin sol üst köşesinde çıkan işarete tıklayarak her türlü işlemi rahatlıkla yapabillirsiniz.

1 Mayıs 2011 Pazar

Bilimi Aşka Alet Etmek :)

Müthiş bir resim. :) Hangi açıdan baksam bilemiyorum. Teorik bilgileri kullanarak aşkı için fedakarlık yapan bu kızcağıza saygı duymaktan başka birşey yapamam. :) Şahane bir karikatür, düşüneni kutlamak gerek.

Diego Lugano

Kaç zamandır bu adamı yazacağım ama fırsatım olmadı. Adam bildiğin kasap kardeşim. Bu akşam neler yapacak bilemiyorum ama geçen Antep maçında bir hareketi var ki, insan olanın içi cız eder. Buyrun bağlantısı: http://www.youtube.com/watch?v=r3torai5-ak&feature=related

Kaç hafta Beşiktaşımızın golleri verilmedi, penaltısı verilmedi, saçma kırmızı kartlar gördü. Şansal Büyüka adındaki şahıs hepsinde şöyle diyordu:"Hakemler de insan. Normal bunlar, futbol böyle bir oyun".
Son fener maçından sonra Şansal'ın yorumu:"feneri doğradılar, fener hakemi de yendi". İşte üstteki bağlantıdaki pozisyonun neden cezasız kaldığını bu iki farklı beyanattan anlıyoruz. Renk farklı olunca bakın yayıncı kuruluşun en popüler ismi nasıl da lafı çeviriyor. Tarafsızlığı ilke edinemediği sürece de her statta tepki görmeye devam eder. O yüzden seneye Forlan'ı falan almaya gerek yok. Bu düzene karşı gelmedikten sonra, hiçbir halt olmaz.

Sonra görüşürüz.

Kınama

Bugün 1 Mayıs kutlamalarında Taksim Meydanında Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün büstüne terbiyesizce, aşağılıkça, şerefsizce bir saldırıda bulunulmuştur. Bunu yapanları, buna sebep olanları, bunları cesaretlendirenleri, tüm bu olup bitenleri film izler gibi izleyen görevlileri şiddetle, nefretle ve eshefle kınıyorum. Nefretimsiniz. Hepinizden iğreniyorum düşmüş yaratıklar.

23 Nisan 2011 Cumartesi

Gmail Labs İki Özelliği Daha Duyurdu

Google demişken, Gmail'i es geçmek olmaz. Takribi 2 sene önce başlayan "Don't forget Bob" ve "Got the wrong Bob?" kod adlı özellikler tam anlamıyla kullanıcıların beğenisine sunuldu. Kısaca ne olduklarına değinelim.

"Got the wrong Bob?" esasında doğru kişiye mesaj atmamız için geliştirilen bir özellik. Yani aynı isimli kişilerden, atılması gereken kişiye mi mesaj gitti diye size sorar bir nevi. Arkadaşınız ve eşiniz aynı isimde olmuş olsun mesela. Siz özel şeyleri eşiniz yerine arkadaşınıza atabilirsiniz. İşte tam da bu noktada, size "Did You Mean:...." şeklinde bir uyarı çıkıyor, hemen adresleri yazdığımız yerin altında.

"Don't forget Bob" ise e-postanın gitmesi için size kişi öneren bir özellik. Örneğin bir arkadaşınıza posta atacaksınız. Onun adresini girdiniz. O sırada, o kişinin posta adresiyle yaptığınız yazışma sıklığı göz önüne alınıyor. Ve benzer sıklıkta yazıştığınız diğer adreslere bakılıyor. Bu benzer sıklıkta yazışılan adresler de size öneriliyor. "Also include:..." şeklinde.

"Don't forget Bob" özelliği varsayılan olarak çalışıyor benim adresimde, ki sanırım bana özel değildir. :) Ama diğer özellike pasif, ki aktifleştirmek isteyenler Ayarlar'a gidip, Labs sekmesinden aktifleştirmeliler.

Sonra görüşürüz.

Google:Oto-Tamamlama Güçlendirildi

İyi akşamlar herkese,

Bir geliştirme haberi daha aldım Google'dan. Malumunuz, Google'da arama yaparken, altta popüler aramalar listelenmekte idi. Örneğin siz Pascal'ı girdiğinizde, altta Pascal Nouma çıkıyor olsun. Ama siz Pascal Feind.. diye devam eden başka bir şey yazdığınızda, popüler olmadığından size öneride bulunmuyordu. Artık yazdıklarınızı tümüyle ele almıyor. Parça parça ele alıp, ona göre de öneride bulunabiliyor. Hemen örnek verelim. Google'a şöyle bir arama gireceğimizi düşünelim:"Semt Bizim Aşk Bizim, Forza Beşiktaş" :) Kötü bir arama şekli olabilir ama olayı anlamanız için böyle girildiğini varsayıyorum. :) "Semt Bizim Aşk Bizim"den sonra siz Fo'ya basarak forza'yı girdiniz. Eskisi gibi olsa, Google öneride bulunmaz. Ama siz Forza'yı da girdikten sonra, Google altta hemen Forza Beşiktaş'ın popüler bir slogan olduğunu görüp, Beşiktaş diye öneride bulunuyor. Yani öncesinde yazılan "Semt Bizim Aşk Bizim"i ele almayıp, son parçayı ele alıyor. Bu tarz uzun aramalar için güzel bir geliştirme olmuş.

Bu özellik çok çok yeni ve şimdilik sadece google.com'da aktif. Henüz Türkçe versiyonu yok, yani google.com.tr'de deneyemezsiniz.

Birazdan görüşürüz.