29 Temmuz 2010 Perşembe

Usta'ya Saygı: Fazıl Say

Merhaba arkadaşlar,

Normalde maça az bir süre kaldığında yazmazdım ama bu konuda yazmazsam çatlardım. :) Başlıktan da anlayacağınız üzere konumuz ülkemizin son dönemlerde çıkarttığı en büyük sanatçılardan biri olan Fazıl Say.. Geçen gün arabesk müziği yeren ifadeler kullanmış ki sonuna kadar katılıyorum.

Arabesk müziğin yavşaklığından bahsetmişti kendisi. Eksik bile söyledi. Arabesk müzik dediğiniz nedir Allah aşkına? Yılmışlığın, bitmişliğin, uyuşukluğun sözlere ve enstrümanlara dökülmüş halidir. Kaderci bir anlayış; eziklik, pasiflik, teslimiyet gibi ögeleri de içinde barındırıyor. Acaba insanlar eksikliklerini bu müzikle mi kapatıyor dersiniz?

Piyano, keman vb. çalgıları kullanan ve bundan hoşlananları batı özentisi olarak gören çakma halkçılar türedi maalesef. Aslında onlara kızmamak lazım. Eğitim sistemimiz müziğe biraz özen gösterseydi belki de bunlar olmazdı. Doğu için ise çokça dile getirdiğim Köy Enstitülerinin eksikliği hissediliyor her konuda olduğu gibi. Müzik salt bir eğlence değildir, eğitimi de gerekmektedir ama kime anlatıyorsunuz ki bunu. Arap Kültürünü kendine kültür edinmiş yöneticilerimiz var, onlara Türk Müziğini gösterdiğinizde bile, bunlar Avrupa'nın Müziği, diyecek kadar kültürümüzden bihaberler... Madem bu kadar Avrupa karşıtısınız(ki keşke olabilseniz); sokak, dükkan isimleri tamamen yabancı kelimelerden oluşuyor niye sesiniz çıkmıyor? Bordeaux şarapını zıkkımlanırken, Amerikan sigarasını içerken niye ötmüyorsunuz? Madem Fazıl Say yalan söylüyor, son yıllarda çakma mega hiper yıldızlarla neden avunuyorsunuz? Bugün hala eski Türk ozanlarının boşluğu doldurulabildi mi?

Ayrıca kardeşler arasında yaratılan suni Doğu Sorunu gibi kavramlar hakkında alakasız şarkıcı bozuntuları konuşunca her şey güzel oluyor da, gerçek bir Türk sanatçısı son derece doğru bir tespit yaparak fikirlerini beyan edince mi kötü oluyor?? Riyakarlık diz boyu..

Yazıyı burada noktalasam iyi olacak çünkü maç başlamak üzere. :) Kısa yoldan para kazanmaya çalışan, tuhaf sesler çıkarıp da sanatçı olduğunu iddia edenlere karşı büyük Türk Sanatçısını ezdirmemenizi dilerim.

Sonra görüşürüz...

15 Temmuz 2010 Perşembe

Pour Toi

Günün son kaydını yazıp, makinemin başından ayrılacağım. Dün geceki nöbetimin üstüne yoğun geçen bir mesai biraz yordu diyebilirim. Neyse efendim, konuyu uzatmadan güzel bir resimle konuya girelim.



Üstte gördüğünüz tablo, şimdilerde yaşanması çok da kolay olmayan bir an'dır. Pixar yapımı Up filminde de benzer sahneler vardı, izleyenler bilir. Yukarıda insani duyguların yaptığı zirveyi görmektesiniz. İki farklı bedenin nasıl tek vücut olduğunun canlı kanıtıdır. Dürüst olmak gerekirse zamanımızda böyle sahnelerin görülebileceğine olan inancım artık iyice tükendi. Nedeni de aşağıda..



İnsanların kendileriyle değil de, ardına saklandıkları maskeleriyle, rolleriyle muhatap olmak.. İnsanlar adi, pislik, iki yüzlü, sahtekar, ahlaksız ve yalancı.. Klavyem seriye geçti, daha da götürecektim ama sildim, bu kadarı yeter. Günümüzde sahte masallar ve kahraman tipler yaratılır. Bir prens ve prenses vardır her zaman o suni, yapay masalda. ama bize hep masal kısmı bir haltmış gibi anlatılır. Peki ya sonrası?


İşte sonrasını kimse bilmiyor, kimseye anlatılmıyor..


Daha da uzatacaktım yazımı ama maç izlemeye gideceğim. Siz siz olun, bahanelerin arkasına saklanıp da mutluluğu kaçırmayın..

Görüşmek üzere..

Nereye?

Life x Death



Siyah & Beyaz.. Ölüm & Yaşam.. Çok güzel ve anlamlı bir resim..

11 Temmuz 2010 Pazar

Srebrenitsa..

Akşamın son yazısını yazmam biraz gecikti çünkü az önce yine dengesizce yaptığım spor yüzünden kolumu kırmama ramak kaldı. Şu an biraz daha iyi gibi ama. Her neyse, bahsetmek istediğim konu yeni alacağım kitap: Srebrenitsa'nın Öyküsü. Okuyanlar varsa geri dönüşleri mutlaka bekliyorum. Srebrenitsa'yı bilmeyen Türk Çocuğu olmadığını düşünmek istiyorum. Zira adamlar katliam sırasında bile Türklerden intikam aldıklarını söylüyorlardı. Peki tek sırplar mı cani? Tabi ki hayır! Bu cinayete sebep olan başta Hollanda olmak üzere BM de birinci derecede suçludur. Müslümanlardan silahlarını aldılar ve Sırpların saldırılarına göz yumdular. Üstelik topladıkları silahları da vermediler. Katliamın boyutlarını siz hayal edin artık...

İncelemek isteyenler için: http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=123168

İyi akşamlar herkese..

Ivır Zıvır

İyi akşamlar bir kez daha. Az önce dinlediğim Erhan Güleryüz şarkısından sonra nette bir araştırma yaptım. Beni tanıyanlar az çok Erhan Güleryüz'ü dinlemekten zevk aldığımı biliyordur. Ancak son dönemlerde pek takip edememiştim. Asmalımescit adında bir albüm çıkarmış okuduğum kadarıyla. Umarım eskisi gibi devam eder. Şarkıları dışında sevmemin bir nedeni daha var. Neredeyse tüm şarkılarının sonunda okuduğu muhteşem şiirler.. Normalde şiirleri sevmem; daha doğrusu okuyanlarını çok itici ve yapay bulduğumdan, bir dönem şiirlerden nefret ederdim. Fakat Erhan Güleryüz bunu tersine çevirecek kadar iyi şiir okur. Yeni albümünü edinmedim henüz ama inşallah eskisi gibi şarkı sonlarını güzelleştirmiştir.

Tabi söz şiirden açılmışken Can Yücel'i unutmak ayıp olur. Lise öğretmenimiz anlatmıştı bize kendisiyle ilgili bir hikayeyi. Can Yücel bir topluluk tarafından ödüle layık bulunur. Ödülünü almaya gider. Ancak kapıdaki görevli kendisini geri çevirir, buraya giremezsiniz deyip (kendisine hitap ettiği kelimeyi hatırlayamadım) gönderir. Ertesi gün ödülü neden almadığını sorduklarında da, halkım bana ödülümü dün zaten verdi diyerek, mütevaziliğin zirvesine çıkar...

Can Yücel'den geliyor..


Sebepsiz sevmektir aşk,
Nedeni olmadan bağlanmak birine.
Gözlerine baktığında erimektir içten içe.
Ellerini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle.
Hatta sarılamamaktır utançtan,
Çünkü utanmaktır sevmek aslında,
Sevmek nedir aslen?
Ölmek mi uğruna?
Yaşamak mı onunla?
Sevmek mi ömür boyunca?
Yoksa ayrılmak mı gerekince?
Nedir insanı başkasına bağlayan?
Güzelliği mi? Bilmez kimse bu soruların cevabını..
Kimi sever güzelini, kimi sever özelini...

10 Temmuz 2010 Cumartesi

EuroLeague

Uzun zamandır basketbol hakkında yazmıyordum. Kısa bir yazıyla dönüş yapmış olayım. EuroLeague bazında Efes eksenli bir yazı olacak bu anlamsız satırlar.

Malumunuz son 2 senedir Ergin Ataman yönetiminde çok pahalı transferlerle, bayağı büyük reklamlarla şov yapılmıştı. Ancak paranın saadet getirmediğini anlamaları maalesef 2 sene sürdü. Bir türlü istenen hava yakalanamadı, Avrupa'da başarısızlık zirve yaptı. En nihayetinde alınabilecek en iyi çalıştırıcılardan biriyle, Perasovic ile anlaşıldı. Tabi bu ismin gelişi ile birlikte Rakocevic'in yeni sezon performansını da merakla bekliyor olacağım. Ardından yerli statüsündeki Dudley alındı. Kaya-Ermal ikilisini tercih ederdim. Dudley yumuşak bir adam bence, ayrıca EuroLeague için uygun mu ilerleyen zamanlarda göreceğiz. Ancak unutmamamız gereken nokta, Kerem Gönlüm'ün dönüşünün Efes'e ilaç olacağıdır. Cenk'in de İtalya tecrübesinin ardından yuvaya dönüşü de Efes için olumlu sayılabilecek bir transfer.

Wisniewski ise Efes için doğru bir hamle diye düşünüyorum. Ender-Kerem ikilisinin formsuz olduğu zamanlarda iş yapacaktır. Sinan ve Rako'nun top getiremediğini çok net gördük zaten. Son isim ise Raduljica. NBA lafları dolaşıyordu bu adam için ama sonrasını pek takip edemedim. Geleceği olan bir isim imiş. Hayırlı olsun Efes'e.

Eleştirileri okuyunca kulübe haksızlık yapıldığını düşündüm. Kulüp artık eski günlerine dönüş sinyali vermiştir. Efes böyle bir takımdır, 2 senelik aradan sonra eskisi gibi prensip sahibi bir kulüp hüviyetine bürüneceğini düşünmekteyim.

Yeni grubunda şansı nedir diye soracak olursanız, orası biraz karışık. CSKA yapmış olduğu Dusko hamlesiyle dikkat çekmiş olsa da, bazı önemli oyuncularını elden çıkardı. Gerçi Dusko zaten bilinmedik adamlarla mucizeler yaratmasıyla tanınıyor ama CSKA'da bunu yapabilir mi, bekleyip göreceğiz. Pana maçları her zaman sıkıntılı geçiyor zaten Efes için, ayrıca incelemeye girmiyorum bile. Valencia adamlarını kaybetti, bence tehdit oluşturamayacaklar. Milano da aslında belirsiz takımlardan. Bizim YD gibi yıldız sözü verilmiş, bekleyip görelim. Union Olimpija ise bence iki maçta da geçilebilecek diğer ekip. Olimpija kime sürpriz yaparsa, o takım için sıkıntılı günler yakındır.

Sonra görüşürüz..

Pitbull-Mayın?

İyi akşamlar herkese,

Can sıkıntısından bir iki kayıt daha girmek istiyorum. Az önce haberde gördüğüm bir konuda, pitbulların mayın temizlenmesinde kullanılıp kullanılamayacağı konusunda, yazmak istedim.

Öncelikle mayın nedir? Kap içine konmuş patlayıcıdır. Patlama nedir? Çok süratli yanmadır. Yani ısıtılmadan gaz haline geçilmesidir. Ortaya basınç/enerji çıkar. Bir mayının patlaması için de bir başlangıç hareketi lazım. Uzaktan kumanda, üstüne basma, ipini kesme vs.

Peki köpeklerle bu işler yapılır mı? K9 köpeklerinin narkotik şubedeki başarılarını biliyorsunuzdur. Küçük yaşta alınarak, oyuncakları arattırılır. Zamanla oyuncağının yanına uyuşturucuyu koyarlar ve artık kuçu kuçumuz oyuncağını bulurken yanında uyuşturucu kokusunu da alıyor. Artık her uyuşturucu aramalarında kullanılmaya hazırdırlar. Yani köpeğin aradığı şey oyuncağıdır, uyuşturucu falan değil. Peki mayında bu iş olur mu? Gerçekliğini bilmem ama buna benzer bir eylem daha önce yapılmış diye okumuştum. Ancak köpekler kullanılmadığını iyi biliyorum. Çünkü köpekler çok az buluyorlarmış. Amonyum ve potasyum nitrat konusunda mı zayıflar, yoksa eğitimleri mi zayıf orasını bilemem..

Pitbull'ları oraya sürmek de bir ihtimal tabi ama öncelikle kendi kaderlerini kendileri belirlemeleri için ham maddeleri tanıtılmalı bu köpeklere. Olumlu sonuç alınamazsa diğer ihtimale geçilir. Hayvansever vs ilgi alanım değil, beni bu vatan için görevini yapan askerler ilgilendirir ve hiç bir pitbull onlardan değerli değildir.

Görüşmek üzere..

Yalvaramam - Candan Erçetin

Candan Erçetin'in son albümünün ne kadar güzel olduğunu daha önce çokça yazmıştım. O albümden güzel bir şarkı..

Çeksen gitsen günün birinde
Geldiğin gibi sessizce
Bıksan gitsen günün birinde
Ne yaparım bilmiyorum
Kalksan desen günün birinde
Anlaşamadık biz seninle
Gidiyorum desen günün birinde
Kal diyemem sanmıyorum
Ben seni deliler sevsem de
Sensiz nasıl yaşarım bilmesem de
Acımdan her gün biraz daha ölsem de
Sakın gitme dur diyemem istesem de
Yalvaramam sensiz yanarım
Nefessiz kalırım belki güneş doğmaz
Hatta dünya durur
Bu acıdan iflah olmam

9 Temmuz 2010 Cuma

:Mukavemet:

İyi akşamlar herkese. Bir hafta sonu daha geldi, neredeyse Temmuz ayını ortaladık. Bu seferki Cuma günü diğerlerinden farklı olarak iğrençti diyebilirim. Üst üste iki kötü haber aldım. 331nci dönem 3ncü Bölük Hudut Takımından Piyade Asteğmen arkadaşımız şehit olmuş.. Diğer kötü haber bana özel.. Ne yazacağımı da bilemiyorum aslında, sersemleşmiş durumdayım ama burada yazmak huzur verici benim için.

Yeni yerime iyice alıştım diyebilirim. Özellikle neredeyse hiç agresifleşmeden ve verdiğim çok çok az cezalarla tüm askerlerle anlaşabilmek, benim için güzel bir olay. Alışma dönemi gibi bir devreden geçeceğimi sanıyordum ama ikinci günümde tüm zimmeti aldım, üçüncü günümden beridir de mevzi kazdırıyorum. Güvenlik önlemlerimiz üst düzeyde diyebilirim.

J' voulais quand meme te dire merci, pour tout le mal qu'on s'est pas dit. Certains rigolent deja. J' m'en fous, j' les aimais pas. On avait l'air trop bien. Y en a qui n' supportent pas..

Sonra yazıya devam ederim belki, görüşürüz..